Feyzi Açıkalın

Aşı vardı da biz mi yapmadık?

11 Şubat 2021 Perşembe

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, Bilim Kurulu toplantıları sonrasında yaptığı açıklamalar efsane olmaya doğru yol alıyor. Son derece demokratik görünümlü bir ortamda, bol teşekkürlü, gerginliğin dışa vurulmadığı ilginç basın toplantıları izliyoruz.

Biz ekran başındakiler için de bir tür sübliminal mesaj okuma seanslarına dönüşen toplantılarda Bakan Koca, başından beri aynı tavrını sürdürüyor. Netlikle yöneltilen soruları, karmaşık anlatımlarla, neredeyse soruyu unutturacak şekilde detaylandırıyor ve sonuçta ne istiyorsa onu söylüyor.

Dün geceki basın toplantısından da biz ekran başındakiler şunu anlamıştık: Her ne kadar, CoronaVac aşısının geleneksel yöntemlerle hazırlandığı için tercih edildiği söyleniyor olsa da, hala nasıl bir anlaşma yapıldığı belirsizlik içermekteydi. Anlaşıldığı söylenen 50 milyon dozun henüz dörtte biri gelmişken, şimdi de bir başka 50 milyondan bahsediliyordu. 

Aslında yapılan, siyasi iktidarın ülkeyi yönetişine uygun bir açıklamaydı, onun bir parçasıydı. Günümüzden, gerçeklikten soyutlanmış, “geleceğe yönelik bir düş satışı” söz konusuydu. Gün gerçeklik içeriyordu, acıtıyordu. Onu unutturmanın tek çaresi vadesi ötelenmiş borçlar gibi, içi daha büyük rakamlarla doldurulmuş ileri tarihli çekler sunmaktı. Tıpkı uzay vatan gibi, yeni anayasa arayışı gibi…

En büyük çek, kalın kalemle, uzun bir vadeye imzalanmış olan “yerli ve milli” bir aşı idi. Üretilen sığır cinsinden uzaya gönderilecek rokete kadar kadar, topluma sunulan her umudun gerek şartı buydu. Yerli ve milli oluş Türkiye’nin hayali düşmanlarına karşı da bir meydan okuyuştu. Bekanın sürdürülebilmesi adına önemliydi.

Hipokrat yeminli bir tıp doktoru olan Bakan Koca, salgının başından beri araya sıkıştırdığı yakınmalarla, direksiyonun ne kendi, ne de Bilim Kurulu’nun elinde olduğunu anlatmaya çalışıyor. Dün gece de bir soru üzerine, “Aşı vardı da yapmadık mı?” demeye getirdi. 

Gelgelelim, içinde yer aldığı rejimin içinde, başka başlar üzerine yemin edenler vardı. Onlar için COVID-19 sonuçta bir yol arızasıydı, alın yazısıydı. Hastalığa bağlı bir son yani ölüm söz konusu ise aşı, ilaç filan detaydı. Kalan sağlarla yola devam edilecekti. Çok da kasmaya gerek yoktu.

Bunun için, artık gelmekte olan yeni aşıların miktarı konusunda açıklama yapmayacaklardı. Gerek yoktu. Hesap verilebilir bir iktidar örneğinden hızla uzaklaştıklarını göstermenin bir yoluydu bu. Diğer aşılar yurda getirilirse haber verirlerdi.

Mart ayından itibaren yeni bir döneme giriliyordu. Bundan sonra salgınla savaşım adına yerel ölçekte kararlar alınacaktı. Çok doğru bir düşünceydi ama yerel yönetime hiçbir konuda öncelik bırakmayan iktidar anlayışı burada ne denli başarılı olacaktı. Yoksa amaç, başarılı olmaktan ziyade kamu otoritesini yerel ölçekte daha güçlü kılmak mıydı?

Daha net bir anlatımla, mesela lokantaların açılmasına belediye başkanlığı mı yoksa kaymakamlık mı karar verecekti? Denetim hangi yolla sürdürülecekti? Eğer birlikte çalışılacaksa muhalif belediyelerle çalışan kamu otoritesi şefe bağlılığını bu alanda da sürdürmek isterse ne olacaktı?

Hep diyorum ya, küresel salgın aslında bir lütuf oldu bu iktidar için. Beyninin arkasındakilere yaşama geçirmek için ne büyük bir fırsat elde ettiler…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları