Sivas’tan Kayseri’ye bir çizgi

04 Temmuz 2024 Perşembe

Sivas Madımak katliamının yıldönümünde, Kayseri’de patlak veren, hızla başka kentlere yayılan katliam girişimlerini izlerken aklıma geldi: Kuantum mekaniğinde, “dolanıklığın” (iki veya daha fazla parçacığın aralarındaki mesafeden bağımsız birbirine bağlı/ bağlantılı olması) salt mekâna değil zamana ilişkin bir durum, zamanın da bu “dolanıklığın” yarattığı bir illüzyon olabileceğine ilişkin bir tartışma var (https://www.cam.ac.uk/research/news. 12/10/23; New Scientist, 21/6/2024). 

SAÇMA GİBİ AMA...

Sivas ve Kayseri olayları arasında bir “dolanıklık” aramak belki saçma bir çaba. Ne ki Madımak yangınının, katliamın açtığı yaralar, 31 yıl sonra bile kanamaya devam ediyor. Orada bir kitlesel kalkışma ve pogrom söz konusuydu. Kimi yönlendirici aktörlerin varlığı bir provokasyona ve gizli servis (Gladio?) operasyonuna işaret ediyordu. Kayseri’de patlak veren olaylarda da bir kitlesel pogrom girişimi görülüyor. Bu olayların hızla birçok kente sıçraması da bir provokasyon, gizli servis operasyonu şüphesi uyandırıyor.

Bu iki pogrom arasında, atılan sloganlar, “ötekini” yakma arzusu gibi benzerlikler de var. Her iki olayda harekete geç(iril)en kitlelerin aynı “hakikat rejimi” içinde yaşadıklarını, benzer töre, sosyal çevre, dil ve kavramların/değerlerin (“habitus”un) ürettiği öznelliklerin “sürüleri” olduğu kolaylıkla görülebiliyor

Bu gözlemlerden hareketle, iki farklı zamanda ve mekânda, dünyanın ve ülkenin farklı hallerinde ortaya çıkan bu iki “olayı”, “zamanda dolanıklık” gibi bir metafor aracılığıyla birbirine bağlamak bana o kadar da saçma gelmiyor. Sivas katliamının sorumlularını savunan avukatların siyasi kimliklerini, ait oldukları “habitus”u hatta “hakikat rejimini” düşünerek 1994 belediye seçimleriyle tırmanışa geçen siyasal İslamın bugün iktidarda olduğunu, bu 22 yıl boyunca, liderlerinin, entelijansiyasının, Sivas katliamı anımsanınca aldıkları tutumları, gösterdikleri düşünsel refleksleri de göz önüne alarak o “metaforun” içeriğini zenginleştirebiliriz. Dahası, Kayseri ve diğer illerde patlak veren pogrom girişimlerini, bunların maddi zeminini hazırlayan jeopolitik, kültürel hatta demografik mekân düzenleme (ya da yıkma) politikalarından soyutlayarak düşünmek de olanaklı değil.

"AH BİZ EŞEKLER"...

Sivas ve Kayseri olayları arasındaki “dolanıklığı” düşünürken ülkeyi bu noktaya getiren sürece destek vermiş olanları unutamayız. Şairin dediği gibi “Bunca bilgiden sonra, ne affı?” (Eliot, Gerontion- 1920).

O 22 yıl başlarken Avrupa Birliği, ABD, büyük sermaye AKP’yi destekliyor, liberal entelijansiya AKP’nin “Türkiye’de demokrasiyi normalleştirdiğini”, “demokratik devrimi tamamladığını” iddia ediyorlardı. Hatta AKP “Kürt sorununu” da çözecekti. Bunlar, siyasal İslamın hegemonya kurma sürecine “özgürlükleri” savunma adına yakıt taşırken “süreç olarak faşizmin” çoktan başlamıştı. Olanlara bakarak “Tehlikenin farkında mısınız” diye soranlara, ulusalcı, “ulusalcı sosyalist” (NAZİ), darbeci gibi kavramlarla saldırıyorlardı. Rejimi değiştirecek, “süreç olarak faşizmi” adeta sıçratacak bir anayasaya “yetmez ama evet” demekten de çekinmediler. Büyük sığınmacı felaketini başlatan, insan bedenlerini diplomatik koz gibi kullanmaya olanak veren Suriye savaşına taraf olmayı da desteklediler. Bu kez uyaranları ırkçılıkla suçluyorlardı.

Ve hâlâ Sivas katliamının adını koyamıyorlar! Sivas’ta olanın adı “Çok kötü bir şey” değil, dinci, faşist bir katliam. O katliamda, siyasal İslamın kültürel hegemonya inşa sürecinin karşısında durabilecek, dinci faşizmin liberal işbirlikçilerinin “ayaklarına takılacak” 33 devrimci, laik kültürün yeri doldurulamaz “öncü savaşçıları” yok edildi. Bu “kültür savaşçılarının” en kıdemlilerinden, liberal entelijansiyanın daha sonra “ama aldatıldık” ağlaşmaları için de geçerli, “Ah biz eşekler” başlıklı ölümsüz ve evrensel öykünün yazarı Aziz Nesin son anda kurtulabildi.

Evet, Sivas ve Kayseri adeta bir “zamanda dolanıklık” örneği. O günden bu güne gelişin zeminini hazırlayan, son uğursuz gelişmeleri adeta kaçınılmaz kılan süreci, sorumlularını, izledikleri aklı iyi düşünmek, tutum alırken, “ideal olanın” kalıplarına tutsak bir “güzel ruh” olmaktan kaçınarak “somut durumun somut analizine” dayanmak gerekiyor



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları