Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fiyasko yok! Başarı büyük!

21 Nisan 2016 Perşembe

Bugün Başbakan’ın bir “kültür paketi” açıklaması bekleniyor. Hürriyet’te Akif Beki paketin içeriğini öğrenmiş, düş kırıklığına uğramış. “Bekledigim kültür inkılabı bu değildi” diyor (17/04). Anlaşılan ortada ballı bir emeklilik modelinden öte bir şey yokmuş. Beki’ye göre zaten “AK Parti iktidarının en başarısız olduğu iki alan varsa, biri kesinlikle kültür ve sanat politikalarıdır. Ortada büyük bir hayal kırıklığı, koca bir fiyasko var.” Halbuki Beki, “Kültür ve sanatı devletin boyunduruğundan... kurtarmak” istiyor. “Devlet, kültür ve sanatın patronluğundan el çekmeli; işverenliğini bırakıp koruyucusu kalmalı. Güçlü tesvik, destek ve sponsorluklarla himaye ederek sanatı ve sanatçıyı özgürles¸tirip serbest piyasa kosullarına emanet etmeliyiz artık” diyor.
Aslında, ortada fiyasko filan yok! Büyük bir başarı var! Bu nedenle, T.S. Eliot’un “Deneyimi yaşadık ama anlamını kaçırdık” sözünün Akif Beki’ye çok uygun olduğunu düşünüyorum.

‘Kültür inkılabı’ mı dediniz
Bir “Kültür inkılabı”, kültür alanında yeni bir yaşam biçimi önermek ve uygulamaya koymak anlamına gelir. AKP 14 yıldır tam da bunu yapıyor. Hem öneriyor hem de çok kapsamlı bir toplum mühendisliği projesini uygulamaya devam ediyor. Müslüman entelijensiya siyasal İslamın Sünni yaşam tarzını, kültürel kodlarını toplumda egemen kılıyor. Bunu toplumda, mekânın ve zamanın bireyler arasında paylaşımını düzenleyerek, görülen ve görülmemesi gerekenlerin, konuşulabilenlerin ve konuşulmaması gerekenlerin, anlamlı olanla anlamsız olanın arasındaki sınırı yeniden çizerek yapıyor. Müslüman entelijensiya, ekonomik artığa ulaşmasına olanak veren özgün bilginin (üretim aracının) özelliklerine uygun üretim, yeniden üretim ilişkilerini, kapitalist üretim ilişkileriyle başarıyla eklemlenebilecek biçimde egemen kılma yolunda ilerliyor: Bir “pasif devrim” sürecinin sonuna geliyoruz. Ya Akif Beki bunları hepimiz gibi yaşamış ama anlamını kaçırmış ya da samimi değil. Sanatçıyı serbest piyasa koşullarına emanet ederek özgürleştirmekten söz ederken de öyle...
Özgürlüklerle piyasa ilişkileri kopalı 150 yıl oldu. Sermaye, kültür endüstrisi yoluyla, haz ve fantezi süreçlerini belirliyor. Artık “güzel” kapitalist işlevselliğin dışına kaçan bir rahatlamanın (Kant) aracı değildir; metalaşmanın taşıyıcısı sermayenin hizmetindedir. (Jameson. NLR, No97/2016). “Güzeli” amaçlayarak, piyasaya dayanarak, eğlence ve propaganda aracı estetik ürünler üretilebilir ama sanat yapıtı üretilemez.
Sanırım, Beki sanat yapıtı ile meta arasındaki farkın, sanat yapıtının metalaştırma sürecine direnişinin, özgürlük kavramıyla yakın ilişkisinin 150 yıllık öyküsünden, sanat ve kitch arasındaki farktan da bihaber. Ya da Beki, sanatçıyı egemen düzenin değerlerini, egemen sanat ve siyaset içinde, yeniden üreten, başarısı (hatta yaşamı) piyasaca belirlenen, devletçe desteklenen, “korunan” ama egemen sanat ve siyaset rejimleri dışına çıktığında, yukarıda değindiğim sınırları zorladığında bizzat devletce cezalandırılan bir icraatçı olarak görüyor. Cumhurbaşkanı’nın, genelde siyasal İslamın sanata, kültürel üretime, sanatçıya yaklaşımı da bu anlayışa uygundur.
Bitirirken, Jan Böhmermann’ın “şiiri” üzerinden kopan fırtınaya değinmek istiyorum. Jan, kültür endüstrisinin sıradan bir üreticisiydi; izleyicinin beğenilerinin en düşük ortak paydasına yaslanarak çalışıyordu. Ürünleri, sanat ve siyaset rejimleri açısından tamamen sıradandı. Ancak, “güzel” tanımı, beğeniler ve ahlak açısından “kabul edilebilir olanın” sınırlarını aşan o “şiire” gösterilen tepki, o sınırları tüm Alman toplumunun katılımıyla tartışmaya açtı.
O acınası, siyasi içerikten yoksun, müstehcen şiir, estetik bir obje bile değilken; anti-estetik bir sanat yapıtına dönüşerek siyasileşti. Kimin sayesinde dersiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump! Nasıl yani? (2) 14 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları