Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bir Dönüşümün Eşiğinde -I

14 Nisan 2014 Pazartesi

Son yıllarda dünyanın saygın kurumlarının yayımladığı bilimsel araştırmalar, kapitalist uygarlığın bir dönüşümün eşiğinde olduğunu düşündürüyor.
Geçen haftalarda, pazartesi ve çarşamba yazılarımda sizlere biri uygarlığın geleceği, diğeri küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerine iki önemli, birbiriyle yakından ilgili araştırmanın çok kritik bulgularını aktardım. Bu kez, dünya ticaret kalıplarında geçen 10 yılda hızlanan değişime ilişkin, adeta yukarıdaki iki raporun çizmeye başladığı resmi tamamlayan bir üçüncü çalışmadan söz etmek istiyorum.

İklim, açlık, yoksulluk, isyan...
Yukardaki paragrafta değindiğim iki araştırmadan Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (HAİDP) tarafından yapılmış olanı, küresel ısınma ve iklim değişikliği krizi senaryolarında, artık esas olarak geri dönülemez noktayı geçtiğimizi, bundan sonra uyum sağlama konusuna eğilmemiz gerektiğini vurguluyordu.
Bu çalışmanın bulgularına göre, küresel ısınma ve iklim değişikliği, temel tarım ürünlerinin üretim verimliliğini düşürüyor, toprak erozyonuna, su baskınlarına, salgın hastalıkların yayılmasına yol açıyor. Bu zeminde siyasi çatışmalar, toplumsal huzursuzluklar ve savaş olasılıkları artıyor. Bu bulgular, gerekli önlemler alınamadığı takdirde uygarlığın geleceğinin tehlikeye girmeye başladığını gösteriyor. Önlem alabilmek içinse uluslararası işbirliği gerekiyor. Ne yazık ki HAİDP’nin bulguları bu işbirliği olasılığı konusunda umut vermiyor.
Bulgularını aktardığım ikinci araştırma NASA’nın Uzay Uçuşları Merkezi ’ n e bağlı ABD Ulusal Bilim Vakfı’ndan, Ulusal Toplum Çevre Sentezi Merkezi’nin desteğiyle, doğa ve toplum bilimleri alanında çalışan uzman bir ekip tarafından gerçekleştirilmişti. B u araştırma zamanımızın egemen eğilimlerini, tarihsel deneyimlerin ışığında değerlendirdikten sonra çok dramatik biçimde, günümüzdeki uygarlığın on yıllarla ifade edilebilecek bir sürede hızla çökmeye başlayabileceğini iddia ediyordu.
Bu çalışma son yıllarda gelir dağılımında yaşanan aşırı bozulmaya, hızlanan tüketim eğilimlerinin gezegenin kaynaklarını tüketmekte olmasına dikkat çekiyor, “Uygun politikaların yokluğu durumunda, teknolojinin kaynak tüketimini daha da artırdığını, servetin seçkinlerin elinde yoğunlaşmasını hızlandırdığını vurguluyor. Neticede seçkinler çok fazla tüketiyor, halkın arasında açlık baş gösteriyor. Buradan da büyük toplumsal huzursuzluklar patlak veriyor.
İsyan, devrim olasılıkları basında gittikçe daha fazla ilgi çekmeye başladı. Geçen hafta bu konuya eğilen bir yazının başlığı, Napolyon’un bir sözüne göndermeyle, çok haklı bir korkuyu dile getiriyordu: “Devrim midesi üzerinde yürür.” Yazıda, özellikle tahıl ürünlerindeki üretim yetersizliği, gıda fiyatlarındaki hızlı artış ve isyanlar arasındaki ilişki üzerinde duruluyordu (Slate 10/04/2014). FAO Gıda ve Tarım Ajansı (BM) fiyatları endeksi 2007’den bu yana hızla artıyor, toplumsal ayaklanmaların sıklığı da...

‘Rantiye çağı’
Dünya ticaret kalıplarındaki değişime ilişkin rapora geçmeden önce, Thomas Pikkety’nin Fransa’da büyük ilgi çeken, Harvard tarafından İngilizcesi yayımlandıktan sonra Anglosakson dünyasında büyük yankı uyandıran “21. Yüzyılda Sermaye” başlıklı 700 sayfalık çalışmasına, hak ettiği değerlendirmeyi bir başka yazıya bırakarak, kısaca değinmek istiyorum.
Pikkety’nin kitabı için “muhteşem” ifadesini kullanan Prof. Paul Grugman’a göre, yine “yüzde bir”in servetinin alıp başını stratosfere doğru gittiği “bir rantiye çağında (Guilded Age) yaşıyoruz. Pikkety de bu dönemi “İkinci Belle Epoque” (burada Great Gatsby filmini anımsayabilirsiniz) olarak tanımlıyor. Bir anlamda parazitlerin çağı.
Aslında Pikkety, eşitsizlik sorunu üzerine 1990’lardan bu yana çalışıyor. 1997’de yayımlanan, L’economie des inegalités’nin bendeki 2004 kopyası üzerinde 5. baskı yazdığına göre çok ilgi çekmiş olmalı. Ancak Pikkety esas ilgiyi son kitabı ile çekti, üzerine The Economist’ten New York Times’a, Washington Post’a, The Wall Street Journal’dan The Guardian’a birçok yerde tanıtma, tartışma yazıları yayımlandı. Kitap Davos’ta da ilgi çekmiş, tartışılmış.
Geçen hafta Washington Post’ta, Kenneth Scheve (Stanford) ve David Stasavage (New York University) ortak imzasıyla yayımlanan yazının başlığı “Demokrasi Bizi Neden Eşitsizlikten Kurtarmadı” idi.
Yazarlar, Pikkety’nin kitabına atıfla, geçen 15 yılda kârların payına düşen kısmın büyüme hızı (r), Fransa’da olduğu gibi Amerika’da, İngiltere’de de ekonomik büyüme hızından (g) çok daha yüksek olmuş.
Pikkety’nin eşitsizlik üzerine uzun dönemli eğilimlere ilişkin çalışması tarihte bu eşitsizliğin (r>g), savaş ve seferberlik dönemlerinde (demokrasinin “sınırlandığı” dönemlerde) azaldığını ortaya koyuyormuş. Çünkü o dönemlerde sermaye gerçekten vergilendirilebiliyormuş. Washington Post’un yazarları bu yüzden soruyor, “Neden demokrasi bizi kurtarmıyor”, neden sermayeye vergi koyacak hükümetleri seçemiyoruz? Buna demokraside (Platon’un deyişiyle “yoksulların yönetiminde”) yaşamıyoruz da ondan diye kestirme bir cevap verebiliriz.
Washington Post’un yazarları, böyle “kestirmeden” gitmiyor, başka çalışmalara dayanarak dört etken saptıyorlar. (1) Zenginler hükümetleri, politikaları, seçmeni satın alabiliyorlar; (2) Halkın büyük çoğunluğu eşitsizliğin nereden kaynaklandığını anlayamıyor, bireyler kendilerinin zenginleşme olasılığına fazla iyimser bakıyor; (3) Egemen görüş, doğrulanmamış bile olsa, zenginleri vergilemenin ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyeceği yönünde. “Küreselleşme sermayenin hareketliliğini artırdı, başka yere giderler” inancı da bir etken. Halbuki, merkez ülkelerdeki zenginlerin başka yerlere gitme olasılığı aslında çok düşük. Bu ülkeler arasında bir ortak vergilendirme politikası bu sorunu kolaylıkla çözebilir (4) Zenginlerin vergilendirilmesini haklı gösterecek ahlaki yaklaşım çok zayıfladı.
Kısacası, Washington Post’un yazarlarının, aslında lafı uzatmadan vurgulaması gereken sorun bence şu: Toplumsal çıkarı ya da “genel çıkarı” öne alacak bürokrasilerin (hükümetlerin) güçlü olduğu dönemlerde eşitsizlik geriliyor. Bunun dışında, zenginlerin satın alma gücü, ideolojik egemenlikleri, “demokrasi”den beklenen erdemlerin gerçekleşmesini engelliyor. Aslında demokraside yaşamıyoruz!
Pikkety’nin çalışması etraflıca tartışmayı hak ediyor. Ama bu aşamada bence esas önemli olan kapitalist toplumun entelektüellerinin aniden eşitsizlikten, yoksulluktan, uygarlığın geleceğinden kaygılanmaya başlamış olmaları. Bir diğer kaygı konusu da Batı merkezli dünya düzeninin geleceğine ilişkin. Bu konuya da çarşamba günü, ticaret kalıplarında geçen 10 yılda hızlanan değişimi betimleyen ve tartışan çalışmayı aktararak değineceğim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları