Civan Canova’nın ardından...

27 Ağustos 2022 Cumartesi

Abidin Dino’nun okumalara doyamadığım Fikret Mualla kitabında kaleme aldıklarını hep aklımın bir köşesinde saklarım: “İpekböceği, kozasını ipekli kumaş tezgâhı uğruna yapmaz ki... Kozanın karanlığında ipliğini örer durur. Başka türlü baş edemez çünkü...” Sanatçılar da başka türlüsü ellerinden gelmediği için kozalarının karanlığına sığınmışlardır. Ama duyguları sözcüklerle algılamak yaşamın damarlarından koparmaz onları. Dünyaya kendilerinin ve insanın doğasında var olan özellikleri tamamlamak üzere geldiklerinin bilincindedir. Bu nedenle üretimlerindeki çeşitlilik zaman zaman sarsar bizi. Kaç gündür, sevgili Civan Canova’nın ardından su gibi dupduru oyunculuğunu, yazarlığını, ressamlığını düşünüyorum. Civan, sanatçı bir ailede dünyaya gelmişti. Babası konservatuvarın ilk mezunlarından, aynı zamanda hocaların hocası, yönetmen Mahir Canova, annesinin eşi ise sinemamızın usta oyuncusu Kartal Tibet’ti. Zaten o da böyle bir aileden gelip farklı bir alanda soluk alıp veremeceğinin bilincindeydi. Cenaze törenindeki hazırlanan görüntülerde de buna değiniyor, yaşamın içinde varoluşunun kökenlerini her zamanki inceliğiyle anlatıyordu. Bir yandan Civan’a hayatını anlattırmaya yeltendiğim o yağmurlu günü hatırladım. Ölümü aklımızın ucundan dahi geçirmemiştik.

*

Civan Canova, bize emanet olarak birbirinden kıymetli oyunlarını bırakıp gitti. Her biri bir nakış gibi incelikle işlenmiş, kendi yaşamından izler taşıyan, damıttığı, çocukça espriler ve hüzünler içeren metinlerdi. İlk defa yazarlığını “Kıyamet Suları”nda da deneyimledik. Oyun, bir ailenin dünyanın yıkımı evresinde kendi yıkımına da tanık bırakılmasının lanetli öyküsüydü. Yepyeni bir yazarın geleceğini müjdeliyordu.

*

Kısa bir süre sonra arka arkaya ondan eserler gelmeye başladı. “Düğün Şarkısı”, bir otel odasında yalnız bir kadının düğün gününde hayatını yeniden gözden geçirişini ele alıyordu. Ancak bu düş ile gerçeğin zaman zaman birbirine girdiği, trajik bir geriye bakıştı. Kendisinden yaşça büyük ve entelektüel bir adamla evlenen kadın, süreç içinde sevgisine karşılık bulamayışını, yozlaşan ilişkiyi, eriyen evlilik dönemini anlatıyordu bize. Her ne kadar karamsar bir oyun olsa da “Düğün Şarkısı” ustalıkla ele alınmış, hikâyeyi damıtmış, düşten gerçeğe akışı, sahnenin olanaklarını beceriyle kullanan bir yapıt olarak çıkıyordu karşımıza. “Erkekler Tuvaleti” ise beş ayrı erkekler tuvaletinde geçen birbirinden bağımsız beş olayı anlatıyordu. Öyle ki Canova oyun metninde, bu dünya erkeklerin dünyasıdır; tıpkı tuvaletleri gibi kendileri de pislik içindedir. Kimi kadınlar zaman zaman gelip bu tuvaleti temizlemeye çalışırlar, kimi kadınlar da işlerine geldiği gibi bu pislikten yararlanırlar, diyordu. “Erkekler Tuvaleti” anlatılan hikâyelerinde, iktidar, para ve yoz çıkar ilişkilerini ayrıntılarıyla sunarken absürt bir güldürü havasında her şey olup bitiyordu. “Ful Yaprakları”, bilgi çağının bir iletişim biçimi olan internet sayesinde, bilgisayar ortamında daha önce hiçbir tanışıklığı olmadan görüşmeye başlayan iki insanı anlatıyordu. Takma isimleriyle konuşan iki kişi geçmişlerini, ilişkilerini, yaşamlarına dair özlemlerini, sahtekârlıklarını sunuyordu bize. Bu yavan ilişki biçimi sayesinde, sakatlanmış hayatların gerçek anlamda sevgiye olan susamışlıklarına nihilist bir biçimde de olsa tanıklık ediyorduk. En sevdiğim oyunu olan “Sokağa Çıkma Yasağı”nda, adı üstünde yasaklar, toplumsal baskılar, alışkanlıklar, insan ilişkilerindeki tutarsızlıklar hicvediliyordu. Civan Canova’nın uzun yıllar boyunca tiyatro çevresi içinde yaptığı gözlemlerin somutlanmış hali diyebileceğimiz “Üstat Harpagon’a Saygı ve Destek Gecesi”nde, parodisi bol, biraz grostesk, çokça iç acıtıcı bir şekilde karşımıza çıktı. Her aktörün içinde yer alan git gelleri, mesleki hırsları, çoğunlukla da iç içe geçmiş ilişkileri ele aldı. “Prömiyer”de ise son derece eğlenceli bir konuyla çıktı karşımıza. Bir alışveriş merkezinde oynanacak olan Hamlet provalarında ve prömiyer gecesinde yaşananlar ele alındı. Ne var ki başrol oyuncusu asker kaçağıydı. Polis her yerde onu aramaktaydı. “Yıldönümü” oyunu yine çok renkli metinlerinden biriydi. Otelin kuruluşunun yüzüncü yılı şerefine daha önce o otelde evlenmiş çiftler davet edilmiş ancak bir karışıklık sonucu, kırk yıl önce evlenen yaşlı çift ile genç bir çift aynı odaya düşmüştü.

*

Civan Canova, son zamanlarda arka arkaya ölüme kaptırdığımız özellikli sanatçı-yazarlardan biriydi. Bir insanın ölümüne üzülmek insani bir duygu, şüphesiz. Ama bir sanatçının ölümü, aynı zamanda yeni yapıtlarının, üretimlerinin de toprak altına girmesi demek. İşte bu yüzden doğaya acıyla isyan ediyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları