Kırmızı çizgin nerede?...

26 Aralık 2022 Pazartesi

Herkesin, hepimizin “kırmızı çizgi”si var.

Aşılmasına dayanamadığı, geçilmesine katlanamadığı yer.

Yaşadığımız politika ortamının aktörlerine baktığımız zaman da hepsinin ayrı “kırmızı çizgisi” olduğunu görüyoruz.

Recep Tayyip Erdoğan-Cumhurbaşkanı: “Kırmızı çizgisi” İktidarı kaybetmemek.

İktidarın kaybı, onu var eden her şeyin elinden kayıp gitmesi demek. Güç kaybı, yetki kaybı, servet kaybı, her şeyin kaybı.

O nedenle iktidarı elinde tutmak için her şeyi ama her şeyi göze alıyor. 

Kemal Kılıçdaroğlu- CHP Genel Başkanı: Adaylık.

Şu anda odaklandığı hedef, cumhurbaşkanlığı adayı olmak. Bunu istemesi hem kendisini bu iş için uygun görmesinden hem de yapmak istediklerine güvenmesinden kaynaklanıyor.

Bay Kemal dürüst, samimi, çalışkan, ancak toplumu heyecanlandıracak, kitleyi sürükleyecek karizmaya sahip değil. 

Ekrem İmamoğlu: İstanbul Belediye Başkanı: Hak ettiğini almak.

Ekrem Başkan sanıldığı gibi cumhurbaşkanlığı adaylığı peşinde değil. Olursa istiyor ama hedefi değil. Onun hedefi, hak ettiği şeylerin elinden hileyle ve haksızca alınmasına karşı mücadele etmek. Bunu geçmişte yaptı, bugün de yapıyor, yarın da yapacak, kuşku yok.

Coşkulu kişiliği, güçlü yapıcılık arzusu, heyecanını kitleye iletebilme gücü yüksek bir karizmaya sahip

Şu anda, iktidarın yanlış hamlesiyle ülke çapında bir yıldız.

Cumhurbaşkanı seçiminde onun içtenlikli desteği büyük bir güç.

Meral Akşener: İYİ Parti Genel Başkanı: İktidar olmak.

Meral Başkan en çok iktidar olmayı istiyor. Bunun için akıllı ve enerjik bir muhalefet yapıyor, karşılığını da alıyor. Partisinin oyu yükseliyor ve partisine önemli kişiler katılıyor. 

Sabırlı ve tutarlı davranışları ile geçmişin yüklerini silmeyi başarıyor. 

Kadın olarak başarılı çıkışı büyük bir avantaj.

Geçmişte Tansu Çiller’in yarattığı hayal kırıklığı onu daha da güçlü, daha da güvenilir kılıyor. 

İleride cumhurbaşkanlığı için güçlü bir aday. 

Başbakanlığına da Ekrem İmamoğlu yakışıyor.

Cumhuriyetçi kesim: Atatürk’ün çizdiği yolun yoldaşları.

Benim de içinde olduğum kesimin “kırmızı çizgisi” laiklik.

Toplumda laikliğin karşısında kimler varsa (dinci politikacılar, tarikatlar-cemaatler, emperyalizm yandaşları, bölücüler vb.) onlara karşı mücadele etmeyi başat görev sayanlar.

Biz “laiklik ilkesinin” Cumhuriyetin de demokrasinin de çağdaşlığın da uygarlığın da temeli olduğunu bilenleriz.

Atatürk Cumhuriyeti, yenilmiş Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerinde yükselmiş bir uygarlık mucizesi.

Kurtuluş Savaşı’yla emperyalist dünya güçlerini yenerek kurulan Cumhuriyet elbette bizim kutsal emanetimiz.

Dinci politik kesim: Halifelik şeriat yandaşları.

Dinle ilgili olduğunu öne sürdükleri her şey onlar için “kutsal” oluyor. Bütün yasaklarına bu temele dayandırıyorlar. Dinde yeri olsun olmasın, bütün hükümlerini “kutsal” sayarak karşı çıkmayı “kâfirlik” olarak suçluyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti onlar için “darülharp”

Yani, “darülislam” yapıncaya kadar savaşılması gereken kâfirlerin memleketi. Onun için “cihat” yapıyorlar.

Var olan yasalar onlar için geçerli değil. Kendilerini bu yasalara bağlı saymıyorlar.

Demokrasi onlar için ayak bağı. 

Şu dönemde siyasal iktidar bu kesimin etkisi altına girmiş görünüyor. Bu da ülkedeki ayrışma etkisini artırıyor.

Emek ve emekçi kesimi: İşçiler, memurlar, ücretle çalışanlar.

Onlar için en önemli konu, ellerine geçen maddi değer ve onun satın alma gücü. 

Yükselen enflasyon her ikisinin de değerini azaltıyor. 

Ücretlere yapılan zamlar yükselen enflasyon karşısında eriyor. Satın alma gücü sürekli azalıyor, bu da emeği ve emekçiyi yaşam savaşında yenik kılıyor.

Emekçi bilinci; yani bütün bu olup bitenlerin iktidarın tutumu ile ilgisi bütün emekçi kesimlerin sahip olduğu bir anlayış değil. Emekçilerin bir bölümü çareyi gene iktidar sahiplerinde aradığı için çözüm zorlaşıyor. 

Bu engelin aşılması muhalefetin emekçi kesime güven vermesiyle doğrudan bağlantılı.

GENÇLER NE BEKLİYOR?

Gençlerin beklentisi “güvenli bir gelecek”.

“Güvenli bir gelecek” için de güvenilir bir toplum zorunlu.

Oysa siyasal iktidar sadece kendi yandaşları için “güvenilir”.

Bu kayırmacılık gençlerin hayallerini yok ediyor ve çareyi yurtdışında aramalarına yol açıyor.

Bugün gençlerimizin kendi ülkelerinde umarsız olmaları ne yazık ki en büyük gücümüzü “nitelikli insan kaynağımızı” tehdit ediyor.

Çözüm her zaman olduğu gibi, aklımızın, bilimin, uygarlığın yoluna girmekte, bu yolda azimle yürümekte...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları