Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Düşkünler cumhuriyetinde son perde!
Muhafazakâr görgüsüzlüğün her gün yeni örnekleriyle karşılaşıyoruz.
Bastırılan arzular, ani edinilen zenginlikle birleşince, kişi ne yapacağını
şaşırır. Tam anlamıyla “kitsch” görüntüler çıkıyor ortaya. “Vasatlığın,
bayağılığın, cehaletin iktidarı” olarak tarif ettiğim süreç, büyük hasar
vermeye devam ediyor topluma. Yitirdiğimiz iktisadi varlığımızı belki elde
edebiliriz yeniden, ancak iyice görünür olan ölçüsüzlük kaygı verir halde, etik
sorularla başa çıkmak kolay olmayacak. Artık vurguna, talana, yalana, soyguna
örtü olan başlardaki bez, acaba hangi dinin, tanrının değerlerini simgeler onu
sormak durumundayız.
AKP kendine uygun bir din, buna uygun toplum yarattı. Şimdi bunun sosyetesiyle tanışıyoruz! Geleneksel ya da kültürel İslam diyeceğimiz, her birimizin ailesinde, çevresinde gördüğümüz türden kişiler değil bunlar. Giyim kuşam değil sadece yadırgadığımız, davranışlar, kullanılan dil tümüyle yabancı çoğumuza. Toplumun her alanında söz sahibi olan bu kimseler parti devletini kutsuyor, tek adamın etrafında kenetlenip varlıklarının kaynağı sayıyorlar.
Trump’ın “dostça soru soracak gazeteci” arayışına, RTE’nin “Buyurun
Hilal Hanım” diyerek işaret vermesi, ardından ABD Başkanı’nın
bile katlanamayacağı seviyede ilişkinin açığa çıkmasıyla işitilen: “Gazeteci
olduğunuza emin misiniz, yoksa Türk hükümetine mi çalışıyorsunuz” sorusu,
yaşadığımız çağın her yönüyle ibretlik göstergesidir. Artık işler ülkeler
arasında bu dille götürülüyor. Diplomasi gereği bile asgari saygı söz konusu değil.
Dahası, hakikat tam da böyle gizleniyor.
Düşünün “dost gazeteci” (kimin dostu o da ayrı tartışma konusu) fırsatı bulup beklenen soruyu(!) yapıştırdığında, tokat gibi yanıt geliyor. Trump, egemen Türkiye Cumhurbaşkanı ile onun terörist olarak tanımladığın kişiyi (Kobani) bir cümlede eşitleyiveriyor. Normalde kıyamet kopması gerekir değil mi? Derin sessizlikle geçiştiriliyor olay. Akılda kalan en nazik cümle: “Trump’a gönderdiği mektubu takdim ettik” oluyor. Üçüncü dünya lideri geleneği budur, halkına kaplan, ABD’ye kuzu olmak!
Gazeteciler için zor günler. Mesleği işgal altında olan insan, sesini
duyurmak, görevini
yapmak için çırpınır durur. Kimi sosyal medya olanaklarıyla koşullar zorlansa
da, halen egemen olan televizyon, radyo ve belli ölçüde gazetelerdir. İktidar
büyük ölçüde kendine bağımlı kıldığı bu haber, iletişim organlarını “dost” mu,
emir kulu mu görür, bilemem. Ancak tablonun boyutunu anlamak için, içerden ses
geldi.
RTE’nin eski adamlarından, bir dönem iletişim sorumlusu ve AA Genel Müdürü Kemal Öztürk: “Şimdi muhaliflik oynayan kimileri, ben istemeden gazete manşetlerini gönderiyorlardı” dedi. İsim veremedi, keşke söyleseydi de en önemli sorunumuz halledilmiş olsaydı. Kimdir bu kişiler? Kemal Öztürk’ün görev süresinde gazete yönetenlere baktım. Ertuğrul Özkök, Enis Berberoğlu, Sedat Ergin, Derya Sazak, İsmail Küçükkaya ve birkaç kişi daha. Yanıt beklemek hakkımız. Hangisi bunu yaptı? Ya da hiçbiri yapmadıysa, neden Öztürk’e: “Yalan söylüyorsun” demezler? Hilal Kaplan olayından daha yıkıcı, sarsıcı olan bu değil midir?
Özal, AKP ideolojisinin yakın dönem soy köküdür. Bana göre 12 Eylül darbesinin
sivil sorumlusudur. İlk işi kendi zenginlerini yaratmak oldu. Çevresine
topladığı devletten beslenen yamyamların eşleri de Semra Hanım
etrafındaydı. Onlara “papatyalar” denirdi. Bir de gazeteci papatyaları
vardı Özal ailesinin. Kimi Semra’yı, elbette çoğu Turgut’u takip ederdi.
Devrimciler işkencelerden geçirilirken, adına gazeteci denen bu tipler Özal’la
yaptıkları gezileri, telefon konuşmalarını ballandırarak anlatırdı. Şimdi bir
kısmı muhalif oldu, kimse dünü sormadığı için, utanmadan yazmaya, konuşmaya
devam ediyorlar.
RTE, Özal’ın düşlerinin tümünü yerine getirdi sayılır. Tuhaf başkanlık
düzenini kurdu. Meclis’i tamamen sildi. Doğal olarak kendi zenginini, görgüsüz
kesimini de yarattı. Bu çizginin ABD karşıtı tek bir tutumu, sözü yoktur. Hep
söyledik “kapitalizmin arayıp da bulmayacağı ortaktır.” Diyeceğim,
ortaya çıkan tablo bir sürecin, düşkünler cumhuriyetinin son perdesidir.
Hazal Ocak ve Alev Coşkun’dan “İtibarı zedelendiği için 1 milyon lira
tazminat isteyen” Mehmet Cengiz işte bu düzenin simgesidir. Aklı
sıra parasal kıskaçla Cumhuriyet gazetesini bitirecek. Anlamadığı şu,
yukarıdaki tarihçeden çok daha köklü aydınlanma geleneği vardır insanımızın.
Kalabalık olmak haklı, güçlü anlamına gelmez.
Cumhuriyet’e saldırıyorlar, çünkü hakikati yüzlerine tokat gibi çarpıyor her gün.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
- FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen öldü
En Çok Okunan Haberler
- Hayatını kaybetti!
- Mansur Yavaş'tan TBMM'ye flaş çağrı!
- TÜİK ekim ayı enflasyon verilerini açıkladı
- 'Erken seçim' çağrısı: CHP tarih verdi
- İşte Belediye Başkanı'nı öldüren saldırganın ifadesi!
- Mardin, Batman ve Halfeti'ye kayyum atandı!
- Serdar Ortaç son malını da satışa çıkardı!
- AKP'den kayyum için ilk açıklama
- Bülent Arınç'tan dikkat çeken çıkış
- AKP’li vekilin PKK yöneticisiyle fotoğrafı gündem oldu!