Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Sakarya Savaşı’ (‘Tekâlîf-i Milliye’-8)

05 Haziran 2020 Cuma

Sevgili okurlarım, Tekâlîf-i Milliye Emirleri, Yunan ordusunun Kütahya-Eskişehir hattında ilerlemesi ve Meclis ordusunun geri çekilmesi üzerine, eleştirileri karşılamak ve savaşı kazanmak için Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclis’ten Başkomutanlık yetkileri almasına dayanır.

Bu yetkileri alarak yaptığı hazırlıklar ve savaştaki dâhice komutanlığı ile, Sakarya Meydan Muharebesi’nde düşmanı yenmiş bu zaferle, İstiklâl Savaşı’nın gidişatını değiştirmiş ve yeni devletin kaderini belirlemiştir.

Bakın kendisi bu muharebeyi nasıl anlatıyor

***

“Cephe Karargâhına Hareket

Ondan sonra efendiler, 12 Ağustos 1921 günü Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Hazretleri’yle birlikte Polatlı’da cephe karargâhına gittim.

Düşman ordusunun cephemize saldırarak sol kanadımızdan kuşatacağını düşünüyorduk. Önlem ve düzenlemelerimizi büyük bir cesaretle bu görüşe göre aldırdım. Olaylar, doğru karar verdiğimizi gösterdi.

Düşman ordusu, 23 Ağustos 1921’de ciddi olarak cephemize saldırıya geçti.

Birçok kanlı ve bunalımlı aşamalar ve dalgalar oldu. Düşman ordusunun üstün grupları, savunma hattımızın birçok parçasını kırdı. Bu biçimde ilerleyen düşman birliklerinin karşısına, kuvvetlerimizi yetiştirdik.

Hattı Müdafaa Yoktur, Sathı Müdafaa Vardır

(Savunma Hattı Yoktur, Savunma Alanı Vardır)

Sakarya Meydan Savaşı 100 kilometrelik bir cephe üzerinde yapılıyordu. Sol kanadımız, Ankara’nın elli kilometre güneyine kadar çekilmişti.

Ordumuzun cephesi batıya iken güneye döndü, arkası Ankara’ya iken kuzeye verildi. Cephe değiştirilmiş oldu.

Bunda hiç sakınca görmedik. Savunma hatlarımız, kısım kısım kırılıyordu. Fakat kırılan her kısım, hemen, en yakın uzaklıkta yeniden kuruluyordu.

Savunma hattına çok ümit bağlamak ve onun kırılmasıyla, ordunun büyüklüğü ile orantılı, uzun bir mesafe ile geriye çekilmek gerektiği teorisini kırmak için ülke savunmasını başka bir biçimde ifade etmeyi ve bu ifademde ısrar ve şiddet göstermeyi yararlı ve etkili buldum.

Dedim ki: ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. (Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır. O alan bütün vatandır.) Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk edilemez. Onun için küçük büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe oluşturup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler, ona bağlı olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmak ve direnmek zorundadır.’

İşte, ordumuzun her bireyi, bu sistem çerçevesinde, her adımda en büyük özveriyi göstererek, düşmanın üstün kuvvetlerini yok ederek, yıpratarak, sonunda onu, saldırıya devam yeteneğinden ve kudretinden yoksun bir duruma getirdi.

Savaş durumunun bu aşamasını hisseder etmez, hemen özellikle sağ kanadımızla Sakarya nehri doğusunda, düşman ordusunun sol kanadına ve onu izleyen biçimde cephenin önemli kısımlarında karşı saldırıya geçtik.

Yunan ordusu yenildi ve çekilmek zorunda kaldı. 13 Eylül 1921 günü Sakarya nehrinin doğusunda düşman ordusundan eser kalmadı.

Bu suretle 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bugünler de dahil olmak üzere, yirmi iki gün ve yirmi iki gece aralıksız devam eden Büyük ve Kanlı Sakarya Savaşı, yeni Türk devletinin tarihine, dünya tarihinde çok az rastlanan büyük bir meydan savaşı örneği kaydetti.

Muhterem efendiler, Başkomutanlık görevini fiilen üstlendiğim zaman, Meclis’e ve millete, mutlaka başarılı olacağımıza ilişkin kesin inancımı belirtmek ve duyurmakla ve bu inancımı varlığımın bütün haysiyetini ortaya koyarak gerçekleştirmekle, ilk manevi görevimi yapmış olduğumu zannederim.”

(Emre Kongar Seçkisiyle NUTUK, 2018, Remzi Kitabevi, İstanbul, ss.146-148)

***

İşte Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk budur arkadaşlar:

Büyük Devrimci, Büyük Komutan, Büyük Devlet İnsanı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları