Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri
Bu yazının başlığı, Zülâl Kalkandelen’in yeni ve genişletilmiş baskısı yapılan kitabının adı.
Kalkandelen bu kitabında, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı olan fikirlerin İdris Küçükömer’den çok önce, Cumhuriyetin kuruluş dönemine kadar uzandığını anlatır.
Bu önemli kitabın yeni baskısının Cumhuriyet Yayınları tarafından yapıldığı bugünlerde, Atatürk’ün NUTUK’ta, bu konuda neler söylediğine bakmak istedim.
Benim günümüzün diline çevirdiğim “Emre Kongar Seçkisiyle NUTUK” kitabından aldığım bölümde konuyu Atatürk aşağıdaki sözlerle anlatıyor.
***
Efendiler, Saltanat devrinden Cumhuriyet devrine geçebilmek için, herkesin bildiği gibi, bir geçiş dönemi yaşadık.
Bu dönemde iki fikir ve görüş birbiriyle sürekli olarak çatıştı.
O fikirlerden biri, Saltanat devrinin devam ettirilmesiydi. Bu fikrin taraftarları açık idi.
Öteki fikir, Saltanat yönetimine son vererek cumhuriyet yönetimini kurmaktı. Bu, bizim fikrimizdi.
Biz fikrimizi açıkça söylemekte sakınca görüyorduk. Ancak görüşümüzün uygulama gücünü saklı tutup onu uygun bir zamanında gerçekleştirebilmek için, Saltanat taraftarlarının fikirlerini uygulama alanından uzaklaştırmak zorundaydık.
Yeni yasalar yapıldıkça, özellikle Anayasa yapılırken Saltanat taraftarları, padişah ve halifenin haklarının ve yetkilerinin açıkça belirtilmesinde ısrar ederlerdi. Biz, bunun zamanı gelmediğini veya gerek olmadığını belirterek o yönü söylenmemiş bırakmakta yarar görüyorduk.
Devlet yönetimini, cumhuriyetten söz etmeksizin, milli egemenlik esasları çerçevesinde, her an cumhuriyete doğru yürüyen biçimde yoğunlaştırmaya çalışıyorduk.
Büyük Millet Meclisi’nden daha büyük makam olmadığını anlatmakta ısrar ederek, Saltanat ve Hilafet makamları olmaksızın devleti yönetmenin olanaklı olduğunu kanıtlamak gerekliydi.
Devlet başkanlığından söz etmeksizin, onun görevini fiilen Meclis Başkanına gördürüyorduk.
Fiilen Meclisin Başkanı, İkinci Başkandı. Hükümet vardı, fakat “Büyük Millet Meclisi Hükümeti” adını taşırdı. Kabine sistemine geçmekten kaçınıyorduk; çünkü hemen Saltanatçılar, padişah yetkilerinin kullanılması gerekliliğini ortaya atacaklardı.
İşte, geçiş devresinin bu savaşım aşamalarında bizim kabul ettirmek zorunda bulunduğumuz ara rejimi, Büyük Millet Meclisi Hükümeti sistemini, haklı olarak eksik bulan, meşrutiyet şeklinin açıkça ifadesini sağlamaya çalışan karşıtlarımız bize itiraz ediyorlar, diyorlardı ki: “Bu yapmak istediğiniz hükümet şekli neye, hangi yönetime benzer?” Amaç ve hedefimizi söyletmek için yöneltilen bu tür sorulara biz de zamanın gereğine göre yanıtlar vererek Saltanatçıları susturmak zorundaydık.
Rauf Bey, bu türden verdiğimiz bir yanıtı, vicdanını tatmin eden, ret ve itiraz olunamaz nitelikte bulduğunu söylüyor ve bütün görüş ve iddiasını benim o ifademe dayandırıyor.
“Bu tatminkâr ve büyük sözlerden sonra”, Büyük Millet Meclisi Hükümeti biçiminin sakat olacağını kabul etmek istemiyor. Bu sakat ise bu sakat biçimi zamanında bize kabul ettirenlerin, bu defa kabul ettirdikleri cumhuriyet biçiminin de bir gün eksik görülüp başka bir rejim şekli ortaya atmalarından kaygılanmak gerekeceği biçiminde bir mantık yürütüyor. Bu mantığın ne kadar çürük bir safsata olduğu meydandadır. “Mukaddes duyguları, cumhuriyet yönetiminden başka hiçbir yönetim taraftarı olmadığı merkezinde” olan bir kişinin, geçiş dönemi zorunluluklarından olduğunu pekâlâ bildiği Büyük Millet Meclisi Hükümeti biçimine saplanıp kalarak, cumhuriyet rejiminin de eksik görüleceği ve başka bir rejim araştırılacağı kaygısına kapılmasına yer var mıdır?
Rauf Bey’in, burada, cumhuriyetten sonra başka rejim diye ifade etmek istediğinin anlamı vardır. Rauf Bey demek istiyor ki cumhuriyeti ilan edenler, bu suretle Osmanlı hanedanını Saltanat’tan uzaklaştırdıktan sonra, acaba cumhuriyetten tekrar Saltanat devrine geçerek, Saltanat makamını işgal etmeyecekler mi? Bunun tarihte emsali yok mu, diyenler duraksadılar ve kaygılandılar.
Rauf Bey, aynen aldığımız sözlerinin sonunda, halkın cumhuriyeti istediğini kaydederken, “istiyor ama uygulayamayız da...” biçimindeki garip ifadesiyle, benim işaret ettiğim noktayı pekâlâ açıklığa kavuşturmaktadır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- MHP'de 3 milletvekilinin istifası istendi!
- 2'si ağır, 3 polis yaralandı!
- Rekabet Kurumu onayladı: Koç Holding dev satın alım!
- Bahçeli'yle sürpriz görüşme!
- Uğur Dündar'ın 'babalık' davasında karar çıktı
- Bahçeli'nin 'Öcalan çağrısını' nasıl yorumladı?
- BRICS'e 'ortak ülke' olma davetini kabul etti
- Meclis'te arbede
- Acun Ilıcalı hakkında 'bahis' soruşturması
- Storm Shadow füzesi Rusya'ya ateşlendi!