Elçin Poyrazlar

Öteki anneme veda

08 Ağustos 2020 Cumartesi

Birini sonsuzluğa yolcu etmenin belki de tek tesellisi o kişinin bir daha ölmeyecek olması. Çünkü ölüler sadece bir kez ölür. Onlar bizi mutlak bir terk edişle geride bıraktıklarında, ölüm bizde önce kavrayış eksikliğine, sonra isteksiz bir kabule, sonunda yakıcı bir özleme dönüşüyor. 

Sevdiğimiz birini yitirmek zamanlı bile olsa erken geliyor. Özellikle bu kişi sizi büyüten, gözeten, sizi korumaktan, sevmekten ve alkışlamaktan asla vazgeçmeyen bir kadınsa. Babanızı doğurmuş olsa da anneniz ise. Büyükanne olarak sizden ana şefkatini, dost muhabbetini, hayat öğretmenliğini esirgemeyen, varoluşunuzun önemli köşe taşlarından biriyse.   

Ona borçluyum

Bir göçmen çocuğu olarak savaşlardan kaçan akrabalarımın yeni topraklarda hayat kurma kararları, zaman içinde dağılmaları ya da hayata veda etmeleri beni iki taraflı üst kuşakla yaşamanın keyfinden mahrum bıraktı. 

Dedemin ben küçükken ölümünün ardından bir tek babaannem oldu hayatımda. Ailesi Saraybosnalı, tuttuğunu koparan bu Boşnak kadını her şeyin önüne çocuklarını ve onların çocuklarını koydu. Bana gizli gizli ‘Elime doğdun, sen benim yedinci çocuğumsun. Kimseye söyleme en çok seni seviyorum’ der, ben koskoca kadınken bile bayramlarda elime para sıkıştırmaya çalışırdı. 

Eğer çocukluğum mutlu geçtiyse şüphesiz ona da borçluyum. Oturduğumuz modern apartmanın arka sokağında dedemin kendi elleriyle yaptığı büyük avlulu müstakil eve, bir hapishaneden kaçar gibi gizlice gider, anne ve babama “Ben artık burada kalacağım” diye rest çekerdim. 

Evin yarı salon yarı mutfak yaşama alanında kış geceleri çıtırdayan kestaneleri eline alır, üfleyerek soğutur, bana yedirirdi. Ağzım yanmasın diye paşa çayını bardak altlığına döker, şekerli sarı sıvıyı bana gülerek içirirdi. 

En sevdiğim şeylerden biri onunla pazara gitmekti. Bende çocuklar için küçük, onda büyük boy pazar çantaları, eliyle diktiği bir örnek uzun eteklerle el ele yürür, pazarcıların sergiledikleri ürünlere bakar, babaannemin çatır çatır pazarlık etmesine tanık olurdum. 

Evinin balkonuna ben rahat oynayayım diye minderler, halılar serer, oyundan aklıma açlık bile gelmediği için bir anda önüme konan sıcak lokmalar ve karpuzu iştahla yerdim. “Daha ye, biraz daha ye” derdi sürekli. 

Yaşını sorduğumda gururla başını kaldırır, “Ben Cumhuriyet çocuğuyum. Anam beni Yunan kaçarken doğurmuş” der, Atatürk gibi bir insanın bu ülkeye asla bir kez daha gelmeyeceğini gözlerini açarak öğretirdi bana. 

Evle ilgili küçük işler versin diye tutturduğumda, elime bozuk para tutuşturur, “Git Arnavutlardan süt al” derdi. Parayı küçük elimde sıkı sıkı tutarak koşar, sokağın sonundaki evin avlusunda kocaman bir inek besleyen göçmen kadının sütü sağmasını, bakır kovanın fışkıran sütle dolmasını büyülenmiş gibi izlerdim. 

Sonra sütü dökmemek için yavaş yavaş eve yürür, metal kapının deliğinden sarkan ipi çekerek içeri girer, babaanneme bu işi başardığımı gururla bağırırdım. 

Hem çocuklarının hem de benim okumam onun için en büyük hedefti. Ben eğitimime devam ettikçe gözleri parlar, “Oku kızım, koca eline bakma, kendini ancak sen kurtarırsın” derdi. 

‘Ah keşke’ derdi

Namaz kıldığı zamanlarda sırtına atlayıp, kahkahalarla gülerken hiç kızmaz, duasını yüksek sesle okuyarak beni uyarır, bitince “Haydi sana börek açayım” der, gül şeklindeki sıcacık Boşnak böreklerini bir çırpıda önüme dizerdi. 

Yurtdışında okumam hoşuna gitmemişti ama eğitim için her şeye katlanmaya hazırdı. Vatana her dönüşümde onu görünce yaşlılık yorgunluğu bir anda geçer, hemen eski öykülerine başlar, “Ah keşke ben de senin yanında olsam” diye yakınır, sonra beni beslemeye çalışırdı. 

Babaannem Nebiye Poyrazlar bu yaz 97 yaşında hayata veda etti. Ölmeden önce ona sarılarak, başını okşayarak veda etme fırsatı bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Vefatından sonra şunu anladım: Nebiye benim genlerimde, yüreğimde, karakterimde, zekâmda ve aklımın gizli kıvrımlarında hâlâ yaşıyor. Çünkü anneler ölmez.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları