Deniz Yıldırım

Zorunlu lebaleb

24 Şubat 2021 Çarşamba

Doğru, iktidar başkaları için yasakladıklarını kendisi için istisna haline getirerek dar bir azınlığın ayrıcalıklı yönetimini kurduğunu sergilemekte sakınca görmüyor.

Esnaf çaresiz, gençler işsiz, geçim derdi ve pahalılık bu dar azınlığın çıkar birliği yaptığı sınıflar dışında kalan halkın büyük çoğunluğunun yaşamını olumsuz etkiliyor. Bu süreçte artan intihar haberleri daha da canımızı yakıyor. Fakat ne çare? Birilerine serbest, birilerine yasak. 

Ülke bu durumdayken Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı sıfatıyla şehir şehir gezip kongrelere katılması, üstüne üstlük de bu kongre salonlarındaki kalabalıkla salgın yokmuş, esnaf kepenk kapatmamış, eğitim büyük oranda durmamış gibi her şey rayında gidiyor görüntüsüyle övünmesine ne demeli?

Bunun bilinçli, hatta mecburen yapıldığını düşünüyorum. Siyasi getirisi ne olur, toplumun tepkisini ne denli büyütür, elbette göreceğiz; ancak her otoriter rejimin hegemonyası zayıflarken içine düştüğü kısırdöngü nedeniyle, iktidarın bu hamleye bağımlı olduğu kanaatindeyim. Açayım.

Otoriter rejimler, ara mekanizmaları tasfiye eder. Katılımcı, demokratik yapılardan hoşlanmaz. Kararların tepeden tekelleştirilmesi, bu kararların sorgulanamaz ve denetlenemez hale getirilmesi, sorgulayıp eleştirenlerin de karalanmaktan hapse atılmaya kadar uzanan geniş bir çizgide kendisini tehdit altında hissetmesi sağlanır. Her yapıya, kuruma da bu otoriter/keyfiyetçi özelliklere yakın kişiler atanır, seçim ve demokratik katılım, üniversitelere rektör ataması sürecinde de görüldüğü üzere yok sayılır.

Ancak bir yandan da demokrasi, halk egemenliği ve meşruiyet çağında yükselen otoriter rejimler kitlelerle aralarındaki bağı görünür kılmak, yaptıkları işlerin arkasında kitle desteğinin bulunduğunu göstermek, heyecanın sürdüğünü ima etmek zorunda hissederler. Bunun bir yolu seçim kazanmaktır; her ne kadar seçimler, sandık süreçleri genel olarak bir plebisit havasına sokulsa da seçimler otoriter iktidarlar için büyük bir önem arz eder. 

Diğer yolu ise seçim dışı zamanlarda, özellikle de oyların düşmeye, parti içinden bölünmelerin/ayrışmaların açığa çıkmaya başladığı, yönetmenin zorlaştığı anlarda, kitle desteğinin devam ettiğini gösterecek, yapılan işleri bu destekle haklı, yolunda gösterecek etkinliklere ve eylemlere yönelmektir.

OTORİTER KISIRDÖNGÜ

İşte iktidarın salgın koşullarına rağmen, halkın büyük çoğunluğu için toplu etkinlikler yasaklanmasına rağmen, kapalı salonlarda Erdoğan’ın katılımıyla kongreler gerçekleştirmesi, üstüne üstlük de Erdoğan’ın salonlardaki sosyal mesafe kuralının hiçe sayılmasını önemsemeksizin hınca hınç ya da lebaleb dolulukla övünmesi, tam da bu kitle desteğini görünür kılmaya ihtiyacın ne denli fazla olduğunun göstergesidir. 

Sadece bu da değil. Kongrelerde, partiye üye olanların sayısındaki artışın devam ettiğinin ısrarla altının çizilmesi, yine büyükşehirlerin ana caddeleri üzerindeki ilan panolarına il teşkilatlarının kaç yeni üye yaptığı haberinin Erdoğan’ın fotoğrafıyla birlikte yerleştirilmesi de bu arayışın uzantısı.

Bu bir açıdan, otoriter adımları kitle desteğiyle meşrulaştırma arayışının uzantısı olduğu gibi diğer yandan da AKP kadrolarının, teşkilatlarının çözülmesini, rakip yeni partilere geçişleri engellemek, tabanı sıkılaştırmak, işlerin kötüye gitmediği hissiyatını birinci ağızdan vererek moral sunmak hedefiyle de bağlantılı. Elbette iktidarın, gücü elinde tutanların moralini yükseltmek de bu hedefler arasında sayılabilir. 

Yine de işler gerçekten kötüye gitmese, dükkânları kapalı on binlerce esnafa, milyonlarca işsize, sokağa çıkması yasaklanan 65 yaş üstü yurttaşlarımıza televizyonlar ya da sosyal medya aracılığıyla bu görüntülerin ulaşması, ortaya çıkan tepkilerin içten içe büyümesi göze alınır mıydı, bilemiyorum. Ama başta da dediğim gibi bu artık otoriter rejimlerin içine girdiği çıkışsız, kısırdöngünün göstergeleri. Yapsa bir dert, yapmasa bir başka dert çünkü. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları