Deniz Yıldırım

‘Geleceği İnşa’

20 Ekim 2021 Çarşamba

Halkın ekonomisi kötüye gidiyor. Pahalılık artıyor. Alım gücümüz daralıyor. Daha fenası, ülkeyi yönetenler cephesinden, bu gidişi geriye çevirmek bir yana, daha da kötüleştiren müdahaleler geliyor. Durum böyle olunca, iktidar partilerine destek oranlarında da gerileme başlıyor. Bir yandan da çeşitli anketlerde, iktidarın seçimleri kaybedeceğine olan inanç, giderek çoğunluk kanaatine dönüşüyor.

Bu koşullar, yeni döneme göre mevzilenmek ve bir an önce gemiyi terk etmek isteyen kesimleri de muhalif partilere yaklaştırıyor. Nitekim siyasal iktidar blokunun iç çelişkileri ve iktidarla tabanı arasındaki gerilimler yavaş da olsa belirginleştikçe, muhalefet de o çatlakları derinleştirecek, iktidar blokundaki kopuşları hızlandıracak yerinde müdahaleler yapıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kamu görevlilerine dönük, özetle “Parti ya da aile adına yanlış işlere sapıp hukukun dışına çıkmayın, anayasaya ve kanunlara göre, devlet yöneticisi gibi davranın” çağrısının da bu etkiyi derinleştiren bir boyut taşıdığı görülüyor. Bu hamle, muhalefetin hem iktidarın ilk seçimde gideceği yönünde belirginleşmeye başlayan kamuoyu algısını pekiştirme hem de fiili iktidar odağı olarak yeni iktidar gibi davranma, kural koyma, sınır çekme kapasitesini görünürleştirme stratejisine uygun düşüyor.

Kuşkusuz ki iktidarın halkın sorunlarını çözmek bir yana daha da derinleştiren yönetememe halini, dar grupların, çıkar odaklarının, küçük bir azınlığın, iktidar gemisine “dava” adı altında yanaşarak kaynakları, kadroları, kamu olanaklarını kendi lehlerine, halkın aleyhine tarumar etme siyasetleri tamamlıyor. Böyle bir ortamda işler halkın işi, aşı için kötüye giderken, iktidarın çözümsüzlüğü, açığa çıkan haksızlıkları açıklamakta ya da gidermekte isteksiz davranması, bütün yetkinin neredeyse tek kişiye verilmesiyle ülkenin tüm sorunlarının çözüleceği, işlerin hızla yoluna koyulacağı yönündeki “otoriter başkanlık sistemi” propagandasını, yeni sistemin inanılırlık kapasitesini iyice aşındırıyor.

Tüm bu unsurlar birleşince, asıl soru, ister istemez “demokratik yeni dönem”in inşa programının nasıl olacağı konusunda düğümleniyor. Herkes bir şekilde demokrasiden, hukuktan, ekonomik adaletten bahsediyor. Ancak biliyoruz ki bütün bu olgular, toplumsal sınıfların beklentilerine ve mücadelelerine göre içerik kazanıyor ve sınırları da buna göre çiziliyor.

TÜSİAD’IN ÇAĞRISI

Bir süredir, özellikle muhalefet partilerinin toplumun acil sorunlarını saptayıp asgari bir çözüm programında uzlaşarak bunu ortak bir zeminde açıklamaları gereğinden söz ediyorum. Sanıyorum siyasal partilerin anayasa çalışmalarına ayırdıkları zaman nedeniyle, diğer alanlarda geçiş sürecinin siyasal programını ortaklaştırıp açıklama işi geride kalıyor. 

Tam da böyle bir boşlukta, TÜSİAD’ın “Geleceği İnşa” adı altında bir programı açıkladığına tanıklık ettik pazartesi günü. TÜSİAD’ın ekonomik, sınıfsal yol ayrımları çerçevesinde daha keskin konuşmaya başladığını, diğer yandan da toplumun ve siyasal partilerin “yeniden inşa” programı belirginleştirmekte zorlandığı koşullarda, hâkim sınıf fraksiyonu olarak, hem iktidar bloku içindeki hem de blok dışında kalan kesimlerin kısmi beklentilerini kendi programına eklemleyerek hegemonik bir doğrultu, yön çizmeye çalıştığını söyleyebiliriz.

Kuşkusuz bu, şaşırtıcı değil. Aksine, ekonomik gerçekliklere göre, sınıfların ekonomideki kötüleşmeyi algılama düzeyine, aşamasına ve çıkarlarına göre bir siyasal okuma, bir siyasal program geliştirdiklerinin kanıtı sadece. TÜSİAD açıklaması ve raporu bile, “Ekonomiyle siyaseti ayrı tutalım” masalının sonuna işaret ediyor. “Siyaset ekonomiye müdahale etmesin”, “Kuvvetler ayrılığı olsun” vurgularındaki artışın zamanlamasında bile ekonominin kötüleşmesinin payı var. Aksi olsa bu çıkışlar, bu özgüvenli hamleler gelir miydi?

Dediğim gibi, bunda tuhaf bir durum yok. Her sınıf, kendi ekonomik çıkarına göre, toplumun diğer kesimlerini de yanında toplayabilecek bir siyasal hegemonya projesi, programı geliştirir. Hangi sınıf ya da sınıf kesimleri daha örgütlüyse ve hegemonya projesine farklı görüşleri, partileri eklemleyip bu programı iktidara taşımayı başarabilirse çerçeveyi de genelde o belirler. Burada tuhaf ve eksik olan, ekonomik kötüleşmenin asıl mağduru olan, kâr oranlarını AKP döneminde katlamamış, alım gücü günden güne düşen, geçinemeyen, barınamayan, iş bulamayan milyonların sınıfsal ve siyasal programının ilan ve inşa edilmemiş olmasıdır. Henüz bu yoktur. Emekçinin, işsizin, memurun, emeklinin, yoksul köylünün, dükkânı siftahsız kapatan esnafın, öğrencinin ekonomik beklentilerini siyasallaştıran, bu içerikle bir siyasal demokratikleşme programını toplumun önüne seçenek olarak koyan hat gelişmedikçe de TÜSİAD ya da farklı hâkim sınıf fraksiyonları yeni dönemin inşa programının çerçevesini çizmeye ve belirlemeye daha çok çalışacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları