Barış Doster

Fakir milletin zengin siyasetçileri

01 Şubat 2023 Çarşamba

Türkiye, geçen yıl 110 milyar dolar dış ticaret açığı verirken; enflasyon üç haneli rakamlarda seyrederken; hayat pahalılığı, yoksulluk, işsizlik halkın belini kırarken; bankacılık sektörünün kâr oranı, önceki yıla göre yüzde 366.4 artışla, 433.5 milyar lira olmuş. Bu tablo, ne denli çarpık bir siyasal, ekonomik, toplumsal düzende yaşadığımızı gösteriyor. 

Gösterdiği için de toplumun, geniş kitlelerin, eli nasırlı emekçilerin, yoksul köylülerin gündeminde ekonomi dışındaki konular, beklenen, istenilen, görmesi gereken ilgiyi görmüyor. O nedenle siyaseti toplumsallaştırmak, toplumu siyasallaştırmak için politikacıların daha çok çabalaması; meslek kuruluşlarının, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin daha çok çalışması; aydınların, bilim insanlarının daha çok uğraşması gerekiyor. Kolay mı? Değil. Hem de hiç değil. 

Çünkü bu yapı, toplumsal değerleri, en temel ahlaki ilkeleri, yüzyılların birikimi olan ve sahiplenilmesi gereken gelenekleri, aile yapısını, dostluk, arkadaşlık ilişkilerini, dürüstlüğü, vefayı, erdemi de zayıflatıyor. Çünkü bu yapı emeğin, alın terinin yüceliğini de örseliyor. Çünkü bu yapı siyasetin varlık nedenini çürüttüğünden, siyasetin finansmanını kirlettiğinden, siyaseti ve siyasetçiyi de yozlaştırıyor. 

O nedenle siyaset, vakti ve nakdi bol olanların, büyük sermaye başta olmak üzere her türlü güç odağıyla, her türden ilişkiye girdikleri bir uğraş olarak öne çıkıyor. Nitekim Meclis’teki müteahhit sayısıyla sendikacı sayısı, holding yöneticisi sayısıyla öğretmen sayısı karşılaştırıldığında açıkça görülüyor bu durum. O nedenle siyasetçilerin mafya babalarıyla yakın ilişkilerinin olması, iş takibi yapmaları, ihalelerde aracılık, komisyonculuk gibi işlere bulaşmaları, siyaseti bir zenginleşme yolu olarak görmeleri, koltuk uğruna düne kadar tam karşısında oldukları partiye girmeleri kimseyi şaşırtmıyor. Sağda ve solda, iktidarda ve muhalefette örnekleri çok... 

Parti genel başkanları da çok memnunlar bu durumdan. Seçim Kanunu, Siyasal Partiler Kanunu zaten onların elini güçlendiriyor. O yüzden parti örgütlerinin halka açılması, demokratikleştirilmesi, her anlamda üyesine, örgütüne dayanan ve güvenen şeffaf, katılımcı, müzakereci bir örgüt yapısının oluşması, adayların, tüm üyelerin katıldığı önseçimlerle belirlenmesi hiç işlerine gelmiyor. Her zaman bir mazeretleri var. Her seçim öncesinde bir bahane buluyorlar. Bu yüzden milletvekilleri de ne denli devrimci, demokrat sözler ederlerse etsinler, ne kadar milliyetçi, muhafazakâr olduklarını söylerlerse söylesinler, aday olmak için genel başkanın iki dudağının arasına bakıyorlar. Bu da onları kaçınılmaz olarak kimliksiz, kişiliksiz yapıyor. Örnekleri çok... 

Bu koşullar altında, değil daha köktenci, daha halkçı, toplumcu, kamucu, emekten yana talepleri dillendirmek, en basit, en sıradan demokratik talepleri dillendirmek bile zorlaşıyor. Liberal demokrasinin, parlamenter demokrasinin asgari koşullarını istemek bile çok imkânsızlaşıyor. O yüzden sıklıkla vurguluyoruz; kapitalizmde kârlar özelleştirilip, zararlar kamulaştırıldığından siyasetçiler de geniş toplum kesimlerinin, emeğiyle geçinenlerin değil, kapitalizmin büyük aktörlerinin temsilcileri olarak görev yapıyorlar. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları