Barış Doster

Bir ‘Jön Türk’ün ardından

02 Kasım 2022 Çarşamba

Hocamızdı, ustamızdı, ağabeyimizdi. Öğrencileriydik, asistanlarıydık, çıraklarıydık. 1936’da kurulan İstanbul İktisat Fakültesi’nin ikinci kuşak hocalarından, çınarlarından, kürsü geleneğinin son babacan temsilcilerindendi Prof. Dr. Erol Manisalı.

İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün tarihi binasında, Erol Hoca için düzenlenen cenaze töreninde, 30 yıl öncesine gittim bir an için. 1990’ların başında tanımıştım onu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenciyken, kapısını çalıp derslerine katılmak istediğimi söylemiştim. Memnuniyetle karşılamıştı. Birkaç yıl sonra Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başlayınca ilişkimiz daha da gelişmiş, Erol Hoca’nın 1997’de gazetemizde yazmaya başlamasıyla, dostluğa dönüşmüştü. Yüksek lisans ve doktoramı, İstanbul İktisat Fakültesi’nde yaparken ders aldığım hocalarımdan biriydi Manisalı.   

Dersine giderken arardım, “Hocam, gazeteden geleceğim” derdim. “Posta kutuma bak, ayıkla, işe yarayanları getir” derdi. Erol Hoca’ya gelen kitapları, dergileri, mektupları, faks mesajlarını koyar çantama götürürdüm. Sıradan yurttaşlarımızdan gelen mektupları, çok önemserdi. Bunları okurken duygulanırdı bazen. Sokaktaki insanımızın, eli nasırlı emekçimizin, sağduyusuna, öngörüsüne çok güvenirdi. 

ULUSALCI, KEMALİST, CUMHURİYETÇİ MANİSALI 

İktisat fakültesi; öğretim üyelerinin yetkinlikleri yanında, siyasetle iç içe oldukları, aktif siyaset yaptıkları bir okuldu. Her dönem TBMM’ye, siyasi yelpazenin her kanadından, birkaç milletvekili yollardı. Erol Hoca, siyasi partilerden ısrarlı teklifler aldığı halde, siyasete girmeyi hiç düşünmedi.

Sadece bilim insanı, bölüm başkanı değildi Erol Hoca. Aynı zamanda asistanlarının babası gibiydi, ağabeyi gibiydi, asistanı, liseden ve üniversiteden arkadaşım Prof. Dr. Dündar Murat Demiröz’ün sözleriyle. Çalışkan, üretken, verimli bir bilim insanıydı. İngilizcesi çok iyiydi. Yurtdışında akademik bildiri sunmayı çok önemser, bizleri de yabancı dilde yayın yapmamız için özendirirdi. 

Bilimsel yetkinliği yanında, ideolojik kimliği de açıktı, berraktı; Cumhuriyetçi, Kemalist, ulusal solcuydu. Ülkemizin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği ve siyasal birliğinin, Cumhuriyet Devrimi’nin yılmaz savunucusuydu. İktisadi dışsallık, sürdürülebilir üstünlükler kuramı, iktisadi kalkınma, Kıbrıs, Ege, Türk-Yunan ilişkileri, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, Gümrük Birliği en çok çalıştığı konulardı. KKTC’nin kurucu cumhurbaşkanı, Türk devlet adamı geleneğinin son seçkin temsilcisi Rauf Denktaş’ın yakın dostlarından biriydi. Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel’le birlikte, Kıbrıs davasını en çok savunan hocalarımızdandı. KKTC’de düzenlenen Uluslararası Girne Konferanslarının düzenleme kurulu başkanıydı.  

Attilâ İlhan’la dostluğunun birinci elden tanığıyım. İki büyük ustam, haftada en az bir, bazen iki gün, düzenli olarak buluşur, ülkemize ve dünyaya ilişkin uzun, ayrıntılı, kapsamlı biçimde sohbet ederlerdi. Bu buluşmalar bazen Bilgi Yayınevi’nin İstiklal Caddesi’ndeki ofisinde Kamuran Çapar’ın ev sahipliğinde, bazen Taksim Meydanı’ndaki pastanelerde olurdu. Attilâ İlhan’la ben de benzer sohbetler yaptığımdan, bazen iki ustamın buluşmasına katılır, elimde defterle onları dinlerdim. Bu sohbetler benim için doktora dersi kıvamındaydı.

FETÖ’NÜN HEDEFİNDEKİ İSİMLERDENDİ MANİSALI

Erol Hoca; akademideki, medyadaki, siyasetteki, bürokrasideki AB yanlılarıyla, Gümrük Birliği lobisiyle, ABD bağımlılarıyla, kalemi elinde mücadele etti yıllarca. O nedenle hedef yapıldı. Emperyalizm destekli casusluk, ihanet, terör ve cinayet örgütü FETÖ’nün Ergenekon kumpasında hapse atıldı. Din tacirlerinin, etnik ayrılıkçıların, numaracı Cumhuriyetçilerin, yetmez ama evetçilerin, NATO ve AB fonlamalarının saldırılarına uğradı. Hatta bir seferinde, FETÖ’nün gazetesi Taraf; Erol Hoca ve beni manşete taşımış, hedef göstermişti. Başlık şuydu: “Hocasından darbe dersleri.” Erol Hoca’nın telefonlarını dinlemiş, ikimizi hedefe koymuşlardı.

Silivri’de hapisteyken, hastalığı nedeniyle, Haseki Hastanesi’nde tedavi altına alındığında hastaneye gitmiştim. Hastane odasının kapısında nöbetçi asker vardı. Öğrencisi olduğumu, nikâh şahidim olduğunu söylediğimde, beş dakika görüşmemize izin vermişti. O beş dakikaya çok şey sığdırmıştık ikimiz de. Kelimelerle anlatamadığımızı, bakışlarımızla anlatmıştık birbirimize.

10 Kasım günü doğup 29 Ekim günü hayata veda eden Erol Hoca’ya, yıllarca ders verdiği üniversitesinde, ailesi, sevenleri, öğrencileri ve meslektaşlarıyla birlikte veda ederken, en can alıcı soruyu, hocamızın asistanı, dostum, meslektaşım Doç. Dr. Emine Tahsin sordu: “Usta gidince çırak ne yapar?”

Yanıtı da yine kendisi verdi: “Ustamız bizi iyi yetiştirdi.”

Biz çırakları, öğrencileri, asistanları, Erol Hocamızın, ustamızın adını ve anısını yaşatacağız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları