Barış Doster

Asgari ücret ve halkçı iktisat

28 Aralık 2022 Çarşamba

Enflasyon yüksek, cari açık yüksek, işsizlik yüksek, dış borç yüksek. İktisatçılar, asgari ücrete yapılan zammın, çarşıya pazara nasıl, ne ölçüde, ne kadar hızlı yansıyacağını, alım gücünü ne denli aşağı çekeceğini tartışıyorlar. Ayrıca, Suudi Arabistan’dan, Katar’dan kaynak arayışına giren iktidarın; adında IMF olmayan ama özünde IMF programlarından farkı da bulunmayan bir önlem paketini, gündeme getirmek zorunda kalacağını belirten uzmanlar da var.

İktidar, “IMF’ye olan borcu kapattık” diyerek övünse de kendi döneminde dış borcun olağanüstü arttığını biliyoruz. Yani, dış borç alınan tek kurum, tek kaynak IMF olmadığı gibi, öteki borç verenlerin de yaptıkları dayatmalarda, koştukları şartlarda, önümüze koydukları siyasi, iktisadi taleplerde, IMF’den pek farkları yok. Malum, IMF, kendisinden borç alan ülkeye, sıkı maliye politikaları dayatır. Ücretlerin baskılanmasını, özelleştirmelerin hızlandırılmasını, halkın kemer sıkmaya zorlanmasını ister. Bunlar da mevcut olan ekonomik sorunları, işsizliği, yoksulluğu daha da artırır elbette. Neoliberaller, küreselleşme yanlıları; devletin refahı tabana yaymak, sosyal adaleti sağlamak gibi görevlerinin, halktan yana sorumluluklarının olmadığını düşündüklerinden, ekonomide devletin varlığına karşı çıktıklarından, IMF reçetelerine, Dünya Bankası kaynaklı programlara, projelere karşı çıkmazlar. Tersine, Atlantik sisteminin ürünü olan, ABD’nin sözünün geçtiği bu kurumları, vazgeçilmez bulurlar.

Tüm bunlara karşı durmak için, gerçekten ulusal, gerçekten toplumcu, gerçekten üretim odaklı bir ekonomik model zorunludur. Öğrencilerin yeterli beslenemedikleri, açlık çektikleri bir ülkede; gençlerin okula gitmek için gerekli toplu ulaşım bedelini karşılayamadıklarından derslere devam edemedikleri bir ülkede; insanların çaresizlikten böbreklerini satışa çıkardıkları bir ülkede; yabancı ilaç firmalarının “İlaç denemelerinde, Türk kobaylarını tercih ediyoruz” dedikleri bir ülkede geleceğe umutla bakmak zordur.  

KÜRESELLEŞME NE GETİRDİ?

Küreselleşmenin nimetlerini öve öve bitiremeyenler, bilişim ve iletişim teknolojilerinin dünyayı küçük bir köye çevirdiğini ballandıra ballandıra anlatanlar, aynı küreselleşmeyle birlikte dinsel, etnik, mezhepsel, feodal boğazlaşmaların da arttığını saklamaktadırlar. Küreselleşmeyle birlikte sadece ülkeler arasında değil, ülkelerin kendi içinde de zengin-fakir uçurumunun derinleştiğini gizlemektedirler.

Unutmayalım, siyasal iktisattan kopmanın, üniversitelerin siyasal bilgiler, iktisat, idari bilimler fakültelerinin ders programlarından kalkınma iktisadı dersini kovmanın bedeli ağırdır. Cumhuriyetçiler, devrimciler, yurtseverler, solcular, ulusalcılar için iki kere ağırdır. Çünkü sosyal devletten geriye kalan, kırıntı düzeyindedir ve bu bile çokuluslu sermayenin hedefindedir. Unutulan, gözden çıkarılan, kaderine terk edilen, birer vatandaşlık numarasından ibaret sayılan kimsesizler, Cumhuriyetin koruyuculuğuna değil, cemaat ve tarikatlara, şeyh, şıh ve ağalara, yardım kuruluşlarının insafına terk edilmiştir.

Kısacası halkçılıktan, kamuculuktan, toplumculuktan, planlamadan vazgeçmek, ulusal birliği, toplumsal adaleti ve insan onurunu örselemiştir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları