Barış Doster

AKP’deki çözülmenin sonucu ne olur?

10 Temmuz 2019 Çarşamba

Siyasal hayatta kuraldır; zayıflayan, gerileyen, inişe geçen güçler, kadro kaybı yaşarlar. Yükseliş döneminde bu yapı içinde öne çıkanlar, önemli görevler üstlenenler; iniş sürecinde, bu sorumluluklarını gizleyerek, liderin yaptığı yanlışlara nasıl ortak olduklarını saklamaya çalışarak, kendilerince gerekçeler sıralayarak ayrılırlar. Dahası, gerileyen kuvvetler, güçlü dönemlerinde yaptıklarına oranla daha fazla hata yapar, daha çok iç tartışma yaşarlar. AKP’nin görünümü de böyle.
Durumu açmak için son birkaç günde yaşananlara bakalım. Önce Merkez Bankası Başkanı’nın, hukuka ve teamüllere aykırı biçimde görevden alınmasını konuştu Türkiye. İktidarın has evlatlarından olan başkan, kendisini göreve getiren lideri tarafından, görevden uzaklaştırıldı. Hemen ardından iktidar partisine yakınlığıyla bilinen bir düşünce kuruluşunun (SETA), yabancı haber ajansları için çalışan gazetecileri fişlediği ortaya çıktı. Mali gücü, teknolojik altyapısı, ilgi alanları, yayın faaliyetleri, çalıştırdığı uzman sayısı, yurtiçi ve yurtdışı bağlantıları, devlet yönetimindeki etkileriyle bilinen bu kuruluşun gazetecileri fişlemesi, büyük tepki çekti. İktidara yakın isimler bile, SETA’nın bu yaptığının, kendisinden çok, varlığını borçlu olduğu iktidara, içeride ve dışarıda zarar verdiğini söylediler. Son olarak da AKP’nin kurucularından olan, yıllarca ekonomi bakanlığı yapan Ali Babacan partiden ayrıldı.

Yeni partilerin şansı var mı?
AKP’den kopanların kuracağı partilerin başarı şansını tartışmadan önce şunu sormalı. Başından beri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakınında bulunan, Erdoğan sayesinde bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapan, yakın zamana dek Erdoğan’ın tüm icraatlarını onaylayan Ali Babacan, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu gibi isimler ne kadar samimi? Ne kadar tutarlı? Bunların kuracağı parti (veya partiler) için siyasal boşluk var mı? Toplumsal talep var mı? Sözlerinin, vaatlerinin hayatta karşılığı var mı? Arkalarına muhafazakâr seçmeni mi alacaklar? Atlantik ötesine, ABD’ye, NATO’ya selam çakıp, Londra bankerlerinin desteğini mi arayacaklar? Ali Babacan, biraz da gençliğine güvenip, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yaptığı gibi bir siyaseti mi benimseyecek? Bir zamanlar Turgut Özal’ın yaptığı gibi dört eğilimi birleştirme iddiasıyla mı yola çıkacak?
Hesabını AKP’nin ANAP gibi hızla eriyeceği üzerine yapanlar, yanılıyorlar. Çünkü iki parti de kurulduktan kısa süre sonra iktidara gelse de, yapıları farklı. Liderleri farklı. ANAP’ın kurulup iktidar olduğu ve bir süre muhalefette kaldıktan sonra tükendiği Türkiye ve dünya ile AKP’nin iktidara geldiği ve iktidarda kaldığı Türkiye ve dünya farklı. İç ve dış siyasette öncelikler, kuvvet dengeleri, dünyanın yönelimi farklı. İktidarı besleyen ve ondan beslenen sermaye çevrelerinin ilgi alanları, iş sahaları farklı. Benzeyen yönleri de var elbette iki partinin. Üretime değil tüketime, ihracata değil ithalata dayalı büyümeyi savunmak, dini kullanmak, sıklıkla popülizme başvurmak, ABD’nin desteğini mutlak saymak, kent rantına göz dikmek gibi...
Kısacası, çözülmekte olan AKP’nin iniş hızını sadece bu partinin icraatları, halkın bıkkınlığı, AKP’den kopanların çabası belirlemeyecek. Asıl Cumhuriyetçilerin, devrimcilerin, Atatürkçülerin, solcuların, emekçilerin mücadelesi belirleyecek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları