Barış Doster

ABD’nin yaptırım kararı neyi gösterdi?

16 Aralık 2020 Çarşamba

Ne Türkiye’den Donald Trump ve Joe Biden’a giden ılımlı mesajlar işe yaradı ne de Avrupa Birliği (AB) konusunda yumuşayan üslup. İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin verilen sözler de işe yaramadı, Yunanistan’la görüşmeye hazır olduğumuz yönündeki açıklamalar da. Hiçbiri, ABD’nin Türkiye’ye ilişkin yaptırım kararını değiştirmedi. Neden değiştirmediğini sıralayalım...

Birincisi, Türkiye’de ABD üzerine yorum yapanların çoğu, ABD’yi yeterince tanımıyor, emperyalist bir devlet aygıtının nasıl işlediğini bilmiyorlar. ABD’yi başkandan ibaret sanıyorlar. Oysa Beyaz Saray’dan başka, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Kongre, CIA gibi kurumlar, güçlü bir bürokrasi, müesses nizam, özel sektör, iş dünyası, etkili lobiler, medya ve akademi var ABD’de.

İkincisi, ABD devlet ve toplum yapısı türdeş değil. Fakat dış politikada kurumsal yapı, kurumsal hafıza, kurumsal işleyiş çok güçlü. O yüzden Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki fark, hep yazdığımız üzere Coca Cola ile Pepsi Cola arasındaki fark kadar.

Üçüncüsü, ABD Türkiye üzerinde çok yönlü, çok çeşitli araçlarla nüfuz kuruyor. Türkiye ile sorun yaşadığında, Türkiye’ye geri adım attıracak güce sahip. Türkiye ise ABD ile yaşadığı sorunu bir süre tartışıyor. Sonra unutuyor. Sonra da ABD’nin taleplerine uyum sağlıyor. Bunun örnekleri çok...

SORUNLAR DA YAPISAL, ABD BAĞIMLILIĞI DA

Dördüncüsü, merkezin sağı ve soluyla Türk siyasetinin ABD hayranlığı, iktidarın ABD bağımlılığı yapısal. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eşbaşkanlığı, 1 Mart tezkeresinin TBMM’den geçmesi için gösterdiği gayret, Süleymaniye’de Mehmetçiğin başına çuval geçirildiğinde vermediği tepki, Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’ı devre dışı bırakması, Annan Planı’nı desteklemesi hafızalarda. ABD destekli terör ve casusluk örgütü FETÖ’ye “Ne istediler de vermedik” itirafı belleklerde. Irak’ın kuzeyinde Mesut Barzani’ye beslediği muhabbet, Suriye ve Libya’da ABD ile gösterdiği uyum biliniyor. Liste uzun...

Beşincisi, emperyalizme elini verenin, kolunu kaptırdığını bilmemek, Türkiye’ye ağır bedel ödetiyor. Yunanistan’ın işgal ettiği 19 ada konusunda ses çıkarmamak, Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik olma çabasını görmezden gelmek, Ermenistan açılımı yapmak, Kürt açılımı yapmak, Arap Baharı’nı desteklemek, AB’ye ödün vermek, ABD nezdinde işe yaramıyor. Tersine, yeni ödünler istemesine yol açıyor.

Altıncısı, Türkiye - ABD ilişkilerinde sorunlar yapısal. Johnson Mektubu’ndan ABD’nin terör örgütlerine verdiği desteğe, U-2 casus uçağı krizinden Jüpiter füzeleri bunalımına, Kıbrıs Barış Harekâtı ve ardından gelen silah ambargosundan Rahip Brunson davasına dek en az 40 sorun bir çırpıda sıralanabilir. Hem bunları hem de iki devlet arasındaki ölçek farkını hesaplamadan; iki devletin öncelikleri, hedefleri, beklentileri, çıkarları, tehdit tanım ve algıları, ittifak ilişkileri arasındaki farkı gözetmeden atılan adımlar başarısız oluyor. Son yaptırım kararı da bunun kanıtı. Çünkü 1975’teki silah ambargosundan beri, ABD ilk kez Türkiye’nin önüne yaptırım listesi koydu.

Yapılması gereken belli: Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda yürümek. İç cepheyi güçlendirmek. Hukuk, demokrasi, eğitim, bilim, sanayi, teknoloji çıtasını yükseltmek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları