Ayşegül Yüksel

‘Martı’ izleği üstüne varyasyonlar

06 Şubat 2018 Salı

Pürtelaş Tiyatro yapımı ‘Martı’ 21. İstanbul Tiyatro Festivali’nin ‘açılış’ oyunuydu. 2017-18 tiyatro döneminde de sürüyor. Serdar Biliş’in rejisiyle tek perde olarak, 1 saat 40 dakikada sunulan Çehov’un ‘Martı’sının sahne ve giysi tasarımı Gamze Kuş, müziği Çiğdem Erken, koreografisi Tuğçe Tuna, ışık tasarımı Cem Yılmazer imzası taşıyor. Oyuncu kadrosu da göz alıyor. Oyun giysi, dekor ve jest/ hareket düzenindeki uyarlamalarla günümüze getirilmiş. Ama günümüz için çarpıcı olabilecek parlak bir ileti oluşmamış. Çevreyi ıslatıp kirleten ve oyun içinde garip bir pasaklılık dokusu oluşturan –herhalde karakterlerin içinde debelendiği bunalımı simgelemekte olan- daracık havuzun çevresinde izlediğimiz devinim, bizi Çarlık dönemi bitimindeki eski Rusya’dan uzaklaştırsa da...

Çehov tiyatrosunun içerdiği absürd

Serdar Biliş oyuna bir ‘kuşbakışı’ atıp epeyce kısaltmış. Sonra oyunun ‘absürd’ (uyumsuz) denebilecek kimi özelliklerini seçmiş. Bir de metindeki en ‘uçarı’ replikleri öne çıkarmış. İyi, güzel de, bu operasyonla, karakterleri birbirine bağlayan duyarlıklar örgüsünün yüzde 30’u çözülüp havaya karışmış. Özgün metindeki ‘yaşamda ileri gidemedikleri için gerileyen’ insanların öyküsü gitmiş, yerine, ‘Martı’ izleği üstüne birtakım ‘varyasyonlar’ gelmiş. Çehov’u öteki gerçekçi oyun yazarlarından farklı kılan özelliğin, yaşam içindeki ‘absürd’ü (gerçeklere ‘uyum’ sağlanamayınca oluşan saçmasapanlığı) sahneye taşıması olduğunu, bu nedenle, yazarın, absürd tiyatronun öncüsü sayılabileceğini pek çok kez yazmış olmalıyım. ‘Martı’nın içerdiği ‘absürd’, Kâhya’nın karısı Polina’nın (Sevil Akı) Doktor’a (Serdar Orçin) olan salakça tutkunluğu, Kâhya’nın kızı Maşa’nın, mutsuzluğunu ‘aşırı dramatik’ boyutlarda taşıması, köy öğretmeni Medvedenko’nun (Kayhan Açıkgöz) yerli yersiz ‘geçim zorluğu’ndan söz etmesi ve suratsız Maşa’yı görmek için her gün yol tepmesi, sanattan anladığını gösterme derdindeki Kâhya’nın (Cem Cücenoğlu) durmadan gaf yapması, çiftliğin sahibi Sorin’in sesinin güzel olmayışına hayıflanışı, Kâhya’nın, efendisinin isteklerine hep karşı çıkması gibi komik sahnelerde belirginleşir... Yazar adayı Konstantin (Boran Kuzum) ve komşu kızı Nina’nın (Ecem Uzun) yaşamlarını sarıp sarmalayan ‘uyumsuzluk’ ise onları ‘komik’ değil, ‘trajik’ olan bir ‘absürd’ konuma tutsak etmiştir.

‘Aykırı’ Maşa’da Gonca Vuslateri

Biliş, Maşa-Medvedenko ve Polina-Doktor ilişkisinin ‘güldürücü’ absürdünü çok iyi çıkartmış. Ama öteki öğeleri yeterince değerlendirmemiş. Sonuç olarak da, yukarda sözünü ettiğim öteki roller ölmüş. (Şerif Erol’a, Sorin’in absürd konumunu alabildiğine dillendirme şansı verilmemesi üzücü, söz gelimi). Dahası, oyunda baş ‘ikili’ olması gereken Konstantin ve Nina’nın absürd konumu neredeyse karikatür düzeyine dönüştürülürken, öteki önemli ‘ikili’yi oluşturan oyuncu Arkadina ve yazar Trigorin’in öne geçirilmesiyle, özgün oyunda karakterleri birbirine bağlayan ve bütünsel anlamı oluşturan ‘ezgi’ ve ‘uyum’ bozulmuş. Sonuç olarak da ‘kitsch’ (incelikli olanı sıradanlaştıran) ağırlıklı bir ‘postmodern manzara’ yaratılmış.

Çoğunlukla katılmadığım bu sahne olayında keyifle izlediğim sanatçılar var. Repliklerinin budanmış olmasına karşın, Tilbe Saran, Arkadina’da rolü tam dozunda parlatırken, Fırat Tanış de kendisini çok yakıştırdığı bir Trigorin portresi çiziyor



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları