Ayşegül Yüksel

Büyük Amerika’dan küçük Amerika’ya yüzeysel izlenimler

16 Ekim 2018 Salı

Bir aydır A.B.D.’deydim. 15 yıllık bir aradan sonra yedinci kez gittiğim bu ülkede büyük değişimler gördüğümü söyleyemem. Boston yakınlarındaki yerleşim yerlerinde yaşam yine tekdüze görünüyor. Hafta içinde işe gidip gelirken trafikle boğuşma, hafta sonları bahçeyle uğraşma, alışveriş ve dostlarla buluşma...
Yine de Atlas Okyanusu’nun kuzey bölümünde kıyısı olan New England yöresinde, daha önce farketmediğim bir özellik görüyorum. Restoranlarda bir ailenin üç kuşaktan bireyleri birlikte oluyor. Bir başka deyişle hafta sonlarında karşı cinsten biriyle ‘date yapmak’ adeti şimdilerde daha az yaygın sanki. Minicik kızlar ve oğlanlar, Türk çocuklarının tersine, uslu uslu yemeklerini yerken, ergen torunlar büyüklerin söyleşilerine katılıyor. Pazar sabahları kiliseden çıkanlar tanıdıklarıyla birlikte özel kahvaltılar sunan mekânlarda keyifli saatler geçiriyor. Ve insanlar, yemek yenen yerlerde –hayret ama- bizden daha çok gürültülü, neşeli kalabalıklar oluşturuyor. (Bu arada on beş yıl öncesine oranla obezlik epeyce denetim altına alınmış görünüyor).
Mağazalar ve büyük alışveriş merkezleri – bizde de olduğu gibi- hafta içinde neredeyse bomboş. Hafta sonlarında ise çoluk çocuğun eğlence yeri olup çıkıyor. Marketlerde daha çok her bir etiketi inceleyen yaşlıları görüyorsunuz. Gençlerse hızla bir iki parça alarak makineden ödeme yapıp çıkıyorlar.
Müzelerde çoğunlukla dünyanın her yanında olduğu gibi Japon turistler var. Müze deyince, yüzyıllar önce köktendincilerin, ‘cadı avı’ başlatarak pek çok masum insanın ölümle cezalandırılmasını sağlayıp, onların topraklarını kendi topraklarına kattıkları Salem kasabasını unutmamam gerek. Sizi ‘Salem Cadı Müzesi’ adını taşıyan bir binaya 10 dolar karşılığında kabul ediyorlar. İçerde, duvarlar boyunca mankenlerle oluşturulmuş birçok sahne görüyorsunuz. Görevli, bu tablolar aracılığıyla size Arthur Miller’ın ‘Cadı Kazanı’ oyunundaki John Proctor ve komşularının tarihsel öyküsünü anlatıyor. Paraya yazık. Kasabanın cadı-büyücü vb. malzemelerinin satıldığı bir turistik kente dönüştürüldüğünü ise asıl dışarı çıkınca anlıyorsunuz. Tatlı Cadı’nın heykeliyle fotoğraf çektirip sokaktaki falcılardan geleceğinizi öğrenebiliyorsunuz. Dükkânlar cadı turizminin saçma sapan ürünleriyle dolup taşıyor.
Gördüğüm birkaç kıyı kasabası şaşırtıcı. Nerede 5 yıldızlı büyük oteller ya da kapısından girmeye korkacağınız fiyakalı restoranlar? Kaş’ın 25-30 yıl önceki yalınlığını taşıyan bu güzelim balıkçı koylarındaki salaş lokantalarda neredeyse bir ‘hamburger menü’ fiyatına istakoz yiyebiliyorsunuz. Yazlık evler de olmalı çevrede, ama göze batan bir zenginlik görünmüyor.
Televizyon ise bizimkiyle aynı kötü düzeyde, izlenceler belki bizimkilerden daha da niteliksiz. Komedi yerine sululuk sunan –sözde- güldürücü dizilerden ‘reality şov’lara, incir çekirdeği doldurmaz konuları işleyen konuşma ve magazin izlencelerinden yemek pişirme gösterilerine, olay yokluğunda haber yaratma çabasıyla kotarılmış röportajlardan göz boyayıcı reklamlara dek aynı yumurta ikizleri gibi benzer görünüyor Büyük Amerika ile Küçük Amerika’nın televizyon kanalları.
Ancak arada şöyle bir fark var. Amerikan televizyonunda stüdyoların dekoru bizimkilerin tersine gösterişçilikten uzak. Gerektiğinde iki sandalyede oturup konuşuyor insanlar. Haber izlencelerinde ise sunucu ve muhabirler çoğunlukla ciddi giyimli. Bizimkiler gibi yılın moda giysilerinin mankenliğini yapmıyorlar. İyi dikilmiş, kaliteli giysileri ve –herhaldekendi yaptıkları yalın yüz makyajlarıyla görüntülerini kişiliklerinin gerisinde tutmayı biliyorlar. Ayrıca hepsi işlerini ustaca yapan, muhabirliği çığırtkanlıkla, yorumculuğu ukalalıkla karıştırmayan uzman kişiler.
En önemlisi, Büyük Amerika’nın televizyon kanallarında, hangi izlencede olursa olsun bir tek dil yanlışının yapılması bile söz konusu değil. (Herhalde böyle bağışlanmaz bir suçu işleyeni hemen kapının önüne koyuyorlar).
Gelişmiş bir ülke ile gelişmesi durdurulmaya çalışılmış bir ülke arasında o kadar fark olacak artık...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları