Arif Kızılyalın

A La Turca!..

08 Haziran 2014 Pazar

Yabancıların, özellikle de Batılı toplumların kullandığı bir ifadedir ‘A La Turca..’ Bilinen karşılığı ‘Türk tarzı...
Eğer bir sorunu kural ve yönetmeliğine uygun olarak çözmeyip ‘kestirmeden’ bir çıkış yolu buluyorsanız İtalyanı da İngilizi de Fransızı da bu sözü yapıştırır alnınıza!

Ne yazık ki UEFA’nın geçen hafta içinde Sivasspor ve Eskişehirspor’a verdiği cezalar da ‘A La Turca’ anlayışın sonucu.
Öncelikle 3 Temmuz süreci için şu şike yaptı, bu yapmadı, öteki suçlu, berideki masum diye bir saptamaya girmeyeceğim.
Zaten dosyada ismi geçen ilgili şahısların son 3 yılda hür ve özgür iradeleriyle yaptıkları açıklamalara bakarsanız bir şeyler dönmüş, o sezon. Diyeceksiniz ki ‘polis fezlekesi’yle, ÖYM’lerle F.Bahçe başta olmak üzere 3-4 takımı ateşe attılar. UEFA ve CAS da buna kandı.
Doğru, o fezlekelerdeki tapelerin büyük bölümü montaj; saptırma var hatta maçlar birbirine karıştırılmış, ilgisiz kişiler olayın içine monte edilmiş, Avrupalılar da o kanıtlara göre basmış cezayı...
Ama hiç kimse çıkıp da “Teşvik girişimi bile yapılmadı” diyemez 2011 sezonu için. Teşvik de önerildi bazı çevrelerce futbolculara, teknik adamlara, menajerlere, şike de...
Peki sahaya yansıdı mı bu teşvik ve şike? Onu bilemem ama suçlamaların odağındaki F.Bahçe’nin 1-2’si hariç 2. yarıdaki 17 maçın tamamında ölüp ölüp dirildiğini çıplak gözlerle izledim.
Hâlâ diyorum ki Zapata o saçma sapan golleri yemese, G.Antep savunması uzatma dakikasının sonlarında topu taca atsa F.Bahçe şampiyon olamayacaktı... Öyle ise UEFA ve CAS hatta FIFA niye bu kadar acımasız? Niçin mi?
Bizim hâlâ anlamadığımız bir gerçek var; adamlar diyor ki: “Şike yapıp yapmaman önemli değil. Teşviki kabul edip etmemen de... Eğer girişim var ise ve o gün durumu ilgili makamlara iletmiyorsan suçlusun...” İşte Türk futbolunun başını yakan ayrıntı burada gizli.
Ama Mehmet Ali Aydınlar ve Yıldırım Demirören federasyonları bunu çözemediler; hamaset peşinde koştular, yönetmelikleri değiştirip işi ellerine, yüzlerine bulaştırdılar.
Faturayı da Türk futbolu ödüyor. Bir lig düşünün; şampiyonu cezalı, Avrupa’ya gidemiyor, UEFA’ya katılma hakkı yakalayan takımlar veto yemiş. Onun bir aşağısındaki takımın mali kriterleri uymuyor, bir alt sıradaki ekip ‘Avrupa’ya katılacak’ dendiği anda Sivas ve Eskişehir’den beter olacak.
Ne kadar vahim değil mi? Resmen marka değeri Sirkeci hanlarındaki renkli çay markalarına dönmüş!.. Peki ne yapacağız?
Görüldüğü gibi UEFA bu işin peşini bırakmıyor. Yani biz kendi kapımızın önünü temizleyene kadar da haziran - temmuz ayları sancılı geçecek.
Öyle ise Yıldırım Demirören federasyonu, geriye dönüp dosyaları teker teker açmalı.
Bir komisyon kurulmalı; hukukçular, kulüplerin eski yöneticileri, hakemler, hatta gazetecilerden oluşan...
Ve kanaate göre suçluyla suçsuzu belirleyip (ki futbolun hukukçuları Türk Ceza Yasası’nın verdiği kararlara da uymak zorunda değillerdir) UEFA’nın, FIFA’nın uygun gördüğü uluslararası cezaları vermeli TFF; yoksa A La Turca ile her haziran başımız ağrır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Prag’da kasım ayı! 27 Kasım 2024
Trump, TFF, UEFA 22 Kasım 2024
Sorunları Atatürk’le! 20 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları