Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Öğretmen-imam

13 Eylül 2022 Salı

Eğitim yılı dün başladı. Okul öncesi eğitimden yukarı doğru giden, 18 milyon 108 bin öğrenci, 1 milyonu aşkın öğretmenden oluşan devasa bir makinenin çarkları yeniden dönmeye koyuluverdi. Amacı kesin çizgilerle tanımlanmamış, birbirlerine ters hedefler peşinde koşan, afişe gündemiyle gizli gündemi birbirlerine zıt, kaotik, denetlenmesi mümkün olmayan bir güçtür söz konusu olan. 

Bu 18 milyon 105 bin kişilik ordunun çok büyük çoğunluğu için yaşam kavgası, yarışmacı hayat mücadelesi açısından bu eğitim sisteminden bir şey beklemek düştür.

Ürettiğinden çok üreyen ve tüketen talan ve yağma düzeninin Kuran kurslarıyla başlayan eğitim süreci, öğrenciyi dünyadan çok ahrete hazırlama kaygısında olduğundan, yaşam savaşımının kendine güvenen emeğe saygılı, paylaşım kültüründen nasibini almış bireyler yetiştirmekte başarılı olamaz.

***

Oysa, cehalete, karanlığa, gericiliğe, emperyalizme karşı bir meydan okuma olan Aydınlanmacı laik Cumhuriyet başlangıçta varlığını ve büyük iddiasını milli eğitimin sağlamlığına ve başarısına dayamıştı.

Büyük dönüşümün dışında kalan ve ardından Sanayi Devrimi’ni de ıskalayan Türkiye’nin yapısındaki eksiklikleri genç Cumhuriyetin, Kurtuluş Savaşı deneyiminde pişmiş genç yöneticileri, yeni insanı yetiştirerek kapatacaklardı. Cumhuriyetin ulus devlet içinde yaşama geçirmeye çalıştığı yeni insan projesiyle laik milli eğitim, çağdaş Türkiye’nin bel kemiği olacaktı.

Oldu da. Üretime dayalı ekonomik atılımların yanı sıra Cumhuriyet Devrimi ve ilkelerinin, bu kadar yoksul ve imkândan mahrum bir ülkede böylesine çabuk yayılması, Mustafa Kemal’in gerçek askerleri eğitim ordusunun da özverili çalışmasıyla desteklediği milli eğitim sistemi ve kadrosu sayesinde olmuştur.

Genç Cumhuriyet yeni Cumhuriyetçi insanı, o da yeni toplumu olştururken yeni toplum da Cumhuriyetin vatandaşını yetiştirme işlevini yükleniyordu.

Yüzde doksanı okuma yazma bilmeyen, yüzde sekseni köylerde yaşayan, köylü kökenli bir toplumda yol uzun ve güçlüklerle doluydu.

Her şeyin kendi normal seyri içerisinde gelişmesini bekleyecek zaman yoktu. 3 Mart 1924 Tevhidi Tedrisat Yasası ile laik eğitimde başlayan büyük hamlenin sonuçları alınmaya başlanmıştı. Şimdi bir adım daha atıp işin kaynağına, nüfusun ezici çoğunluğunun yaşadığı köylere gitmenin vakti gelmişti. 17 Nisan 1940 çıkarılan yasa ile Köy Enstitüleri kuruldu. Köy Enstitüleri ile eğitim ile ekonomik kalkınma bir araya getiriliyor ve üretirken öğrenen, öğrenirken üretme yöntemi ile enstitüde yetiştirilecek öğretmen köyden başlayacak kalkınmanın, köyün eğitim ve ekonomik gelişme hamlelerinin kilidi haline geliyordu. Kentlerde sanayileşme ile başlayan ekonomik kalkınma ve laik öğretim ile geliştirilen eğitim hamleleri de böylece köye kadar uzanıyordu.

***

Köye kadar uzatılmış olan ekonomik kalkınma ve laik eğitim hamleleri sonuçta öğretmeni toplumsal yaşamın ana ateşleyicisi haline getiriyor ve imamın yerine öğretmeni geçirmeyi planlıyordu.

Ne var ki Köy Enstitüleri gerici tepkiyi de birlikte getiriyordu.

Köy Enstitülerini kuran İnönü yönetimi, ona ilk darbeyi de vurmuş, yerine gelen DP de Türkiye’ye egemen olmaya başlayan Amerikan emperyalizminin hiç istemediği bu kurumları kapatmıştır. Tepki yalnız Köy Enstitülerine yönelmekle kalmamış, milli eğitim içinde Demokrat Parti’nin de iktidara gelişiyle hızlanan bir gerici saldırı dönemi egemen olmuş, girişimler tersine çevrilerek imamın yerine öğretmeni geçirme girişimi öğretmeni imamlaştırma hamlesine dönüşmüş, o gün bugündür milli eğitim imamizasyon (imamlaştırma) çabalarının odağı olmuştur.

Bu durumda rahatlıkla “yeni imamlaştırma yılı başladı” diyebiliriz her halde.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları