Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Elli Kez Daha Görülse Ne Olur?

18 Ekim 2013 Cuma
Hukukun zerresinin olmadığı ülkelerde
hukukçuların konumu gariptir. Dostum
ve avukatım, İstanbul’un unutulmaz baro
başkanlarından Turgut Kazan’a takılırım
hep:
- Bana hep Konya’da bir amirali
çağrıştırıyorsun.
Hukukun olmadığı yerde hukukçu
olmakla, denizsiz diyarda amiral olmak
arasında ne fark var ki?
Onlara soru sormak da zordur.
Gidip kendisine bir şey sorduğunuza
göre ondan hukukun dediğini öğrenmek
istiyorsunuzdur, diye düşünür ve cevap
verir.
Ama içinde yaşanan toplumda hukukla
çözülmesi gereken sorunlar, gerçekte
hukukla çözülmüyordur ki!..
“Pseudo demokrasi”lerde (yalancı
demokrasi) var olan bu zorluk, “quasi
demokrasi”lerde (demokrasi benzeri)
daha da değişik boyutlara ulaşır. Çünkü
demokrasi benzeri rejimlerde, sanki
bağımsız ve adil yargı varmış yanılsaması
yaratılır. Usule uyuluyormuş gibi davranılır,
sureti haktan görünülür...
Sahte demokrasilerde de başlangıçta bu
alanda özen gösteriliyormuş gibi davranılır.
Ama daha sonra bu özen tümüyle bir yana
bırakılır ve oyun açık oynanır.
Hitler dönemi ve Reichtag yangını ile
Dimitrof davasını düşünün! Dimitrof erken
Hitler döneminde yargılanmasaydı, delil
yetersizliğinden sıyırabilir miydi?
***
Pseudo demokrasiler, ikircikli düşünme
dönemini geride bırakmışlardır.
Pseudo demokrasilerde adli hata da
olmaz, her şey kasten olur.
Yanılgı olmayıp da kasıt olduğu
zaman, adli hata halinde akla gelebilecek
olasılıkların gerçekleşmesi de mümkün
olamaz.
Sahte demokrasilerde, adalet
mekanizması zulüm aygıtına dönüştüğü
için, herhangi bir konuda, “bu karar eninde
sonunda elbet düzelir” demenin bir anlamı
yoktur. Söz konusu olan yanılma değildir ki,
düzeltilebilsin.
Son zamanlarda, siyasi davaları, uzman
bir hukukçu titizliğiyle irdeleyip yazan
Sedat Ergin, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin
Balyoz kararında bu davayla ilgili daha
önce tutukluluk konusunda açılmış olan
davaya değin verilen AİHM kararını
irdeleyen satırları incelerken, 9. Daire’nin
sayın yargıçlarının değerlendirmelerinde
yanılgıdan söz etmenin çok güç, hatta
imkânsız olduğunu ortaya koyuyordu.
Sedat Ergin böyle bir yargıya varmıyor,
ama okuyanlar, orada bir yanılgıdan çok
kasıt olduğunu düşünmeseler bile hukuki
bir kavram olan “kasta yakın hata”nın
varlığından kuşkuya düşüyorlardı.
***
Hani bazı maçlar vardır, yorumcular olayı
şöyle yorumlarlar:
- Bu maç yüz kez tekrarlansa sonuç yine
aynı olur.
Doğrusu kimi ülkelerdeki siyasal davalar
için de aynı şeyi söylemek mümkündür.
Bütün bunların aklıma gelmesinin nedeni,
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami
Selçuk’un dünkü Milliyet’te yayımlanan
yazısıdır.
Sayın Selçuk bütününü internetten bulup
okumanızı salık vereceğim yazısında özetle
şunu söylüyordu:
“Yasalar yargıçların yanılabilecekleri temeli
üzerine kurulur. Bu yüzden hemen bütün
suç yargılama yasalarında ‘yargılamanın
yenilenmesi’ kurumuna yer verilmiştir...
Nitekim bunun en çarpıcı örneklerinden
biri yine Ceza Yargılama Yasası’nda yer
almıştır: AİHM Balyoz kararında hukuka
aykırılık belirlerse yeniden yargılama yolu
açılabilecektir...”
Yeniden yargılama yolunun açılması, adil
yargının bu kez olması ihtimalini gündeme
getirecek mi?
Bildiğiniz gibi eğer bağımsız yargı yoksa,
adil yargıdan da bahsedilemez.
Şimdi, Türkiye’de Balyoz kararının
ardından, bir adli hatadan mı söz ediliyor,
yoksa bağımsız yargı olmadığı için hasıl olan
bir sonuçtan mı?
Sayın Sami Selçuk’un yazısında söz
ettiği olasılık, ancak bağımsız yargının var
olması halinde önem taşıyacağına göre, bu
durumda esas soru şu oluyor:
- Türkiye’de bağımsız yargıdan
söz edilebilir mi ki, bu kez adil yargı
bekleyebilelim?


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları