Oy rengi mi, don rengi mi?

12 Mart 2017 Pazar

Halktan yana ve dürüst siyasetin de gazeteciliğin de olmazsa olmazı, şeffaflık... Yasalardaki “mal bildirimi şartı” bundandır. Gazetecinin oyunun rengini açıklaması bir tür sorumluluk, okurun bunu bilmesi de en doğal demokratik haktır. Bir dönem, kıdemli bazı yazarlar seçim öncesinde oylarının rengini açıklarlardı. Bu bir tür gelenekti. Şimdi her tür gelenekte ve kurumda gözenekler, yırtıklar oluşuyor. İktidarın istemediği rengi açıklayanın başı derde giriyor, hatta işini kaybediyor.
Ama bu türden insafsızlıklar, haksızlıklar var diye, şeffaflıktan vazgeçmek gerekmiyor. Bu devir geçecek. Şeffaflığa devam. Şimdilik köşesinde oy rengi yerine don renginin açıklanması bile bir tür özgürlük ve şeffaflık! Gerçi Ertuğrul Özkök kardeşimiz donun rengini değil, sadece markasını açıkladı. O da önemli. Demek, rengini tahmin etmeyi okura bıraktı.
Ültramodern medya özgürlüğüne göre demek ki okur bunu gerektiriyor.
Kendisi bir dönem de, başta kendi gazetesininkiler olmak üzere köşe yazarlarına karşı “Köşeler babanızın malı değildir!” kampanyası açmıştı.
“Patronun başını belaya sokmaya hakkınız yok!” demek istiyordu. Bir noktaya kadar haklı idi. İfade özgürlüğü kullanma uğruna matbaa işçisinin, ilan servisinde çalışanın ekmeğini riske atmaya kimsenin hakkı olamazdı.
Çok şükür bizim gazete patronsuz. Matbaasız.
Yazarlar ve yöneticiler de olmayan patrona vekâleten ve kendi adlarına asaleten kendi başlarını belaya sokuyorlar. Ama ne tür bir belaya soktukları devlet sırrı. Bu sır kendilerinden bile saklanıyor.
Aylardır hapisteler. İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay kendi ayağıyla geldi. Hemen içeri atıldı. Biraz da bu tutarsız uygulamaya dikkat çekmek için olmalı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar yurtdışında kaldı. Dündar, hiç değilse, “eski” gazetesine bir iyilik yapsa ve Twitter’dan donunun rengini ve markasını fotoğrafı ile birlikte ilan etse...
Ve Özkök kadar yerli ve milli olduğunu, bir de gazetesine bağlılığını gösterse.
Özkök’ü kınamaya ise asla hakkımız olamaz. Bu dar ve zor günlerde okur kapmak, tiraj almak ve gazetesine de don ilanı çekmek istiyor.
Sadece biraz haksız rekabet var:
Bizim gazetenin kimliği, kişiliği, karakteri belli. Seviye ve seciyesi de öyle...
Bu gazetenin hiçbir yazarı ve çalışanı tiraj uğruna yer yarılsa ne donunun rengini açıklar ne de markasını. Ama Özkök donunun markasını açıklamakla Cumhuriyet’i zor durumda bıraktı. Ama yine de küçük bir kıyak yaptı rengini açıklamadı.
Gerçi şeffaflık ve demokrasi adına bu da bir tür “yetmez ama evet”tir.
Sağ olsun!

***

“Vizesiz Avrupa” hayal ederken, Avrupalılar sayın bakanlarımıza bile Suriyeli muamelesi yapıyor.
Muhterem Dışişleri Bakanımıza, Hollanda hükümeti dün düpedüz “terörist muamelesi” yaptı
Gerekçesi aynen şöyleydi:
“- Bu ziyaret, ‘kamu düzeni ve güvenliğine risk’ oluşturrmaktadır!”
Bir NATO müttefiki nasıl olur da bir başka NATO ülkesinin Dışişleri Bakanını, ülkesine girişinde kamu düzeni ve kamu güvenliği riski olarak görür?
Kaldı ki Sayın Bakanımız gidip meydan konuşması yapmayacak, kendi ülkemizin toprağı sayılan, önünde Türk bayrağı dalgalanan kendi konsolosluk binamızın içinde kendi vatandaşlarımızla buluşacak ve orada bir konuşma yapacaktı.
Benzetmek gibi olmasın, Abdullah Öcalan, 1999 yılının Şubat’ında o ülkeden bu ülkeye uçarken daha kolay iniş izni alıyordu.
Son beş gündür ülkemizde “Hayır diyen teröristtir!” diye rüzgârlar estiriliyor.
Elbette sayın Cumhurbaşkanımız bu konuda daha dolaylı ve daha nazik:
“15 Temmuz’da ölenler ‘evet’çi, bomba yağdıranlar ‘hayır’cıydı!”

***

Hollandalılar Avrupa’nın en kalabalık inek nüfusuna sahip olduklarından olacak, ne yazık ki dangıl dungullar: Hollanda’ya “Evet” demeye giden Çavuşoğlu’nu dün ülkelerine sokmayarak, bizdeki rüzgârı bir anlamda tersine estirmeye yöneldiler.
“Evet diyenler teröristir!”

***

“Men dakka dukka”nın Flamancası da elbette “Men dakka dukka!”
Bu iktidar Hollandalılara acaba bizim bilmediğimiz ne yaptı ki?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tanrı’ya bin şükür! 15 Aralık 2024
Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları