Ahmet Özgüneş

Amerika Neden İslami Rejimleri Destekledi?

15 Ocak 2014 Çarşamba

Efsanevi İngiliz Başbakanı Churchill’in unutulmayan bir sözü vardır. “Amerikalıların doğru olanı yapacaklarından emin olabilirsiniz. Önce diğer her şeyi denedikten sonra.” Bu sözde ne derece hakikat payı olduğunu anlamak için Birleşik Amerika Devletleri’nin son elli yılda yaptığı hatalara bakmak yeter. İslami rejimleri desteklemek de bu çizgide bir politika ve bu politikanın çıkmaz sokak olduğunu anlamaya başladılar; umuyoruz yeterli sayıda deneme yapmışlardır ve doğru olanı yapacaklardır
Amerika’nın İslami rejimlere ilgisi Afganistan’da Nisan 1978’de Marksist Halkın Demokratik Partisi’nin iktidarı ele geçirmesi ile başlar. İslamcı “Mücahidin” gerillalarının Marksist hükümete isyanı üzerine Aralık 1979’da Sovyet 40. Ordusu Afganistan’ı işgal etti. Bu işgal Amerika ve NATO’da alarma sebep olmuştur, çünkü Afganistan’ın Sovyetler’in kontrolüne geçmesi dünya petrol ticaretinin yüzde 65’inin geçtiği Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nın tehdit altına girmesi anlamına geliyordu. Amerika’nın Pakistan üzerinden yaptığı askeri malzeme ve eğitim yardımı ile Afgan gerillaları Sovyet kuvvetlerine karşı başarılı bir mücadele verdiler ve Şubat 1989 yılında Sovyet birlikleri Afganistan’ı terk etti. Bugün Amerika’nın mücadele ettiği El Kaide ve Taliban hareketleri bu devrede oluşmuştur.
Afganistan’ın Marksist bir rejime geçmesi “Yeşil Kuşak” adlı Amerikan doktrinini oluşturdu. Bu doktrine göre Sovyetler’in güneyinde yer alan Müslüman ülkelerde İslami hareketler desteklenecek ve İslamlaşma yolu ile Sovyet etkisine karşı konulacaktı. 12 Eylül darbesi ile başa geçen General Kenan Evren’in ayetler okuyarak yurdu dolaşması, dini eğitimi zorunlu kılması, İslami güçlere direnç gösterebilecek grupların ezilmesi bu doktrinin sonucudur. Aynı tarihlerde Pakistan’da bir darbe sonucu başa geçen ve Evren’in kankası olan Ziya ül Hak Pakistan’da benzer uygulamalar yaptı ve Pakistan’ı İslam Cumhuriyeti yaptı. Sovyetler Birliği yok oldu, ancak günümüzde Pakistan ve Afganistan terörün kaynakları olarak Amerika’nın başını ağrıtmaya devam ediyorlar.
Amerikan dış politikasına yön veren düşünce kuruluşları, analistler ve politikacılar şüphesiz politikalarını rasyonel bir düşünce zinciri içinde ve bilime dayalı olarak oluşturmağa gayret ediyorlar. Ancak bu gayretlerini bulandıran bir gerçek var. O da Batı’nın yüzyıllar içinde oluşturduğu Oryantalist Müslüman toplumlar imajıdır. Bu imaja göre bütün Müslüman toplumlar aynı hamurdandır; İslam tarihi boyunca dine dayalı totaliter rejimler altında yaşamışlardır. Bugün de aynı toplumları etkilemek ve yönetmek İslamın gücünü kullanmak suretiyle olabilir. O halde Amerika, dost İslami güçleri geliştirmeli ve onlar vasıtasıyla etkisini sürdürmelidir. Bu düşünce şüphesiz tamamen yanlış değildir; yanlış olan tarafı Müslüman toplumlar arasındaki derin farklılıkları ve dünyadaki gelişmelerin bu toplumlar üzerine etkilerini göz ardı etmesidir. Türkiye’nin NATO ve çok sayıda Avrupa kurumunun üyesi olması, ona Amerika’nın gözünde bir derece ayrıcalık sağlıyordu. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’de İslami hareketlerin güçlenmesi ile ülkemiz diğer Müslüman ülkelerle birlikte değerlendirilmeye alındı.
Amerikan’ın İslam doktrini beklenenin tam tersi sonuçlar verdi. Pakistan ve Afganistan terörist üreten ülkeler haline geldiler. İran’a hâkim olan İslami rejim Amerikan karşıtlığının şampiyonluğunu yaptı. İran nükleer güç olarak İsrail ve Amerika’nın Ortadoğu menfaatlarını tehdit eder hale gelme potansiyeli taşıyor ve günümüzde Amerika, İran rejimi ile uzlaşma yollarını araştırıyor. Suriye’nin bir bölümü, El Kaide türevi güçlerin kontrolüne geçti. Mısır’da kurulan İslami rejim halkın büyük tepkileri sonucu yıkıldı. Amerika Suudi Arabistan ve diğer petrol şeyhliklerinde başarı ile uyguladığı politikalarını bütün Müslüman ülkelerde uygulama aymazlığının sonuçlarını yaşıyor.
Türkiye’ye gelince, bu ülkenin özel şartları İslami bir rejimin başarılı olmasını imkânsız kılıyor. Türkiye yüzde 80’i şehirlerde yaşayan, sanayi ve turizmin alabildiğine geliştiği bir ülke. Toplumun dörtte biri yüzyıllar boyunca İslami rejimin kıyımına uğramış Alevi-Bektaşilerden oluşuyor. Özellikle Batı Türkiye’de hâkim olan kültür Balkan kültürünün bir parçası. En önemlisi de 90 yıllık Cumhuriyetin yetiştirdiği nesiller hür düşüncenin ve çeşitli hayat tarzlarının oluşturduğu bir toplumda yaşamak istiyor. Amerika, modern Türkiye’yi daha iyi tanımaya çalışmalı, projelerini oluşturduğu tahtayı silip yeni bir Türkiye politikası oluşturmalıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Su (29.01.2014) 29 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları