Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
‘Paylaşılmış yalnızlık’lara sığınmak…
Avusturyalı Manés Sperber (1905-1984) geçen yüzyılda Orta Avrupa’nın yetiştirdiği en önemli deneme yazarlarından. Bu yazarın “Paylaşılmış Yalnızlık” (“Geteilte Einsamkeit”) adlı kitabından oluşturduğum bir seçki, 2012’de Can Yayınları arasında ve “Parçalanmış Gerçeklik” başlığıyla çıkmıştı. Şimdilerde Türkçesi ancak bazı sahaflarda bulunabilen bu eserinde Sperber, “yazar” ile “yazarın okuru” arasındaki ilişkiyi ele aldığı denemelerine yer verir.
Bu ilişki konusunda Sperber, kitaptaki denemelerinden birinde şöyle der: “Kitap, ancak okur ona kendi sesini ödünç verdiğinde canlanır… Aslında ölü olan harf, kitap ile okur arasındaki ikili söyleşi içersinde hakiki anlamına sürekli olarak yeniden kavuşur; suskunluktan kaynaklanan sesler, sanki kendi yankılarınca çağrılmışçasına duyulabilir olur. Okur ile kitabı arasında saldırganca gürültülü bir dünyada oluşan mahremiyet içersinde, iki yalnızlık birbiriyle karşılaşır.”
Kaostan kaçışın bir yolu…
Alıntıda sözü edilen “mahremiyet”, sanki artık iyice saldırganlaşmış ve bireylerin yaşamlarının en ücra köşelerine kadar el uzatmış bir kaos ve kargaşa halinin paniğinden kurtulmak için de bir araç olabilir. Denemenin Orta Avrupalı bir başka ustası olan Stefan Zweig, özellikle “Montaigne” adlı eserinde böyle durumlarda insanın kendine bir “iç kale” inşa edebilmiş olmasının ne büyük güç kaynağı yerine geçebileceğini ayrıntılı biçimde anlatır.
İşte Sperber’in: “Okur ile kitabı arasında saldırganca gürültülü bir dünyada oluşan mahremiyet içersinde, iki yalnızlık birbiriyle karşılaşır” diye tanımladığı durum da aslında Zweig’ın sözünü ettiği “iç kale inşa etme” eyleminden farklı değildir. 15 Temmuz’dan bu yana olup bitenler, özellikle de hukuk dışı tasarruflar karşısında derin bir karamsarlığa düşenlerin sayısı artık küçümsenebilecek gibi değildir. Buna aylardır Güneydoğu’da yitirilen canların acısı da eklendiğinde, durumun vahameti kendiliğinden anlaşılır.
Yeni bir Tolstoy ve Dostoyevski deneyimi…
Oysa özellikle böylesine büyük kargaşa ve umarsızlık ortamlarında düşünen bireyin en birincil ihtiyacı, olup bitenleri soğukkanlılıkla düşüncelerinin süzgecinden geçirebileceği bir zemini iç dünyasında yaratabilmektir.
Bu durumda örneğin gittikçe yoğunlaşan adalete aykırı durumlar karşısında yeniden bir Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sının mahremiyetine dönmek, bir soğukkanlılık yolu yerine geçemez mi? Ya da Güneydoğu’da olup bitenler karşısında bir Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ına iç dünyalarımızın mahremiyetinde geri dönmek, yitirdiğimiz ölçütleri yeniden kazanabilmenin bir yolu olamaz mı?
“Klasikler neden okunmalı” hep yinelenen bir sorudur. Bu sorunun en sağlam yanıtlarından biri de kanımca şudur: Klasikler hep yeniden okunmalı, çünkü onların kuracağımız mahrem ilişki içersinde bize hiç yalan söylemeyeceklerinden kesinlikle emin olabiliriz. Bu yüzden onların yalnızlıklarını kendi yalnızlıklarımıza rahatça ekleyebilirz!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
-
İmamoğlu ve İBB’yle ilgili 560 milyar iddiasına yanıt
-
Mustafa Balbay sert eleştirdi
-
Mezhep çatışması değil insanlık suçu
-
Emekliye bayram ikramiyesi ne kadar olacak?
-
Alfa Romeo'nun ilk elektrikli modeli: Junior Elettrica
-
'Kayyum atamaları, hukuksuzluk ve kontrollü kaos'
-
AKP’de kongre öncesi hazırlığı devam ediyor: Prof. Kalay
-
Emeklilerin Gözü Bayram İkramiyesinde: Beklentiler Karşı
-
Hutbelerde Bunlara Dikkat Edin!
-
Ekonomist Atilla Özkan'dan Şok Eden Enflasyon Yorumu!
En Çok Okunan Haberler
-
Mahir Polat için yeni karar!
-
'Bir an önce Beşiktaş'tan gönderin'
-
Garson, 'Hesabınızı Ekrem Başkan ödedi' dedi...
-
CHP MYK üyeleri belli oldu
-
Müdür velileri sendikadan kaçırdı!
-
Başarır gözaltındayken onu savunan AKP'li isim kimdi?
-
Hasan İmamoğlu, 'kayyum' sonrası ilk kez konuştu
-
'Trump 'Erdoğan'ı severim' dedikten sonra...'
-
AKP'li isimden kadın başkana çirkin sözler!
-
'Milletin malına mülküne çökenler...'