Adnan Binyazar

Dilsel aydınlık

31 Ocak 2025 Cuma

Dilini yalınlaştırmayan, düşüncesini, duyarlığını da yalınlığa erdiremez. Onu yaratmanın kaynağına ancak Jorge Luis Borges gibi kütüphanesini cennet sayanlar varır.

O cennetin kapısı bana Köy Enstitüsü öğrencisiyken açılmıştı. Ama ne denli çabalasam edebiyat kitaplarındaki yazıları, şiirleri sözlüklere bakmadan anlayamıyordum. O dönemin dilsel yalınlığa eren yazarlarından Nurullah Ataç’ı, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı, Cahit Külebi’yi okurken kendimi onların yaratı ortamında duyumsuyordum.

ANADİLİ

Okumayı söktüğüm dönemde kavramların anlamını merak etmeye de başlamıştım. İçten içe soruyordum: “Neden ‘anadili’ deniyor da ‘babadili’ denmiyor?” Yanıtı kimseye sormuyor, deneyimsiz halimle bir yanıt da buluyordum:

Babalar hep doğada, tarlasının başında çalışıyo. Suskun adamın dili olur mu” diyerek kendimi rahatlatıyordum. Oysa analar akşama dek evlerde bir araya gelip şen şakrak olaylar anlatıyor. O sırada dertlerini anlatanlar gözyaşı döküyor, gülünecek olayları anlatırken sesleri bağlara bahçelere yayılıyordu.

Kendimce çözüme de varıyordum: Dilin temeli, politikacının, yabancı sözcük kullanmayı bilgelik sananın ağzında değil, anaların ağzından çıkıyordu. O dille doğumlar yapıyor, o dille çocuklarını geleceğe hazırlıyorlardı.

DERLEME SÖZLÜKLERİ

Atatürk, toplumunu dilsel aydınlığa erdirmeye, dönemin yazarlarını, dilbilimcilerini Türk Dil Kurumu çatısı altında toplayarak başlamıştı. Bir yandan ülkenin sorunlarını çözüyor, bir yandan da Türk Dil Kurumu’nun toplantılarına başkanlık ediyordu.

Kurumun ilk işi, Türkçe Sözlük hazırlamak olmuştur. Ardından dille ilgili kitaplar gelmiştir. Kültür düşmanlarının kurumu kapatmadan önceki çalışmaları her bilim dalının terimlerini yayımlamak olmuştu.

Kurum, yalnız uzmanları değil, öğretmenleri, hatta öğrencileri de etkinliklere katarak onları dilin yaratıcı kaynaklarına yöneltmiştir. Bu girişimden de geriye altı ciltlik Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü doğmuştur.

Sözlükte, o sırada Köy Enstitüsü öğrencisi olan benim adım da yazılıdır.

KÜLTÜREL YIKIM

Toplum, iktidar değişimlerinde yenilikler beklerken bizde hep tersi yapılmıştır. 1950 yılında Demokrat Parti daha yerine oturmadan kültürümüzün temel kaynaklarını yıkıma girişti. İlk eylemi köy çocuklarının okuma olanağı bulduğu Köy Enstitülerini kapatmak oldu. Böylece eğitimi çağdaş kılmanın önünü kapadı. Bugün karmaşaya dönüşen eğitimin temeli o zaman atılmıştır.

Hemen onun ardından gençlerin boş zamanlarını sanatsal yönden üretimsel kılan Halkevleri’nin kapısına kilit vurdu. Oysa Halkevleri kısa sürede gençlerin tiyatro, müzik, spor alanlarında yetişmesine yol açmıştı.

Aynı dönemde dünya klasiklerinin çevirisini okuma dünyamıza kazandıranların işine son verildi. Böylece toplumun geniş okuma alanı bulduğu alanı ortadan kaldırdı.

Yıkım Kenan Evren döneminde bilim insanları, sanatçılar, yazarlar uydurma olaylarla suçlanarak hapse atılmıştır. Atatürk’ün topluma armağan ettiği Türk Dil Kurumu kapatılmış, orası eski verimliğini yitirmekle kalmamış, ortaya toplumun kültür düzeyini yükselten çalışmalar koyamamıştır.

Ülkemizdeki kültürel tıkanmaşlığı; yıkımı başarı sayan bağnazların ürünüdür.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gerçeğin acılı yüzü 14 Şubat 2025

Günün Köşe Yazıları