Adnan Binyazar

Altan Karındaş da...

12 Mart 2021 Cuma

Bir zamanlar güldürüleriyle, karakter canlandırmalarıyla topluma aydınlığın yolunu açan tiyatro ve sinema sanatçılarının hazin sonlarına üzülürken, bu hafta yakınarak aramızdan ayrılan Altan Karındaş da katıldı.  

Tiyatronun, sinemanın, özellikle de seslendirmenin eşsiz sanatçısı Karındaş’ın adını önce babasından duyduğum günlere dönerek onu sonsuzluğa bu yazıyla uğurlayacağım...      

Mahmut Karındaş 

Bellek yitiminin yaşlılıkta başladığı sanılır. Bunun her yaşlı için geçerli olduğu kanısında değilim. Öyleleri var ki belleğine yerleşen yeni olayları anlatırken tıkanıp kalır da sıra eskilere gelince bülbül kesilir.   

1950 yazı. Babamla sıkça bir araya gelir, anlatır da anlatırdı Karındaş. Bense, parçalanmış bir ailenin çocuğuydum. İstanbul’da yıllarca aşçı çıraklığı yaptıktan sonra oradan kaçıp doğum yerim Diyarbakır’daki babamın yanına gelmiş, sonbaharda sınavla girdiğim Dicle Köy Enstitüsü’nde kendimi kitaplar arasında bulmuştum. Öyle ki okuduğum her kitapta, çevremdeki insanlara roman kahramanı gözüyle bakıyordum.    

Diyarbakır’da geçici görevle bulunan Mahmut Karındaş söz ustasıydı. Babam akşam yemeklerini dışarıda onunla yerdi. Bir gün yanlarına beni de aldılar. Yemek, yanıp sönen renkli ampulleriyle bende ışık cenneti izlenimi yaratan otelin en görkemli salonundaydı. 

Açlıktan gözlerimin karardığı günlerden biri olmalıydı. Masaya oturur oturmaz, kokusunu içime çektiğim somunun bir dilimini alıp ağzıma atıverdim. Karındaş Amca, o anda hoşgörülü gözlerini bana çevirip yarı gülümseyerek “Çocuğum, dilim tümüyle değil, koparılarak sokulur ağza, öyle alırsan yutman zor olmaz!” dedi.  

O anda lokma boğazımda taş parçasına döndü, yüzüme utancın kızıl alevleri yürüdü. Yemenin görgüsü olduğunu o sofrada öğrenmiştim... 

Şarkılı, aryalı bir akşam

Yemekler genellikle içkili oluyordu. Tadımlıkların adından masaya birbiriyle tokuşturulduğunda çınlayan bardaklar dizildi. Benim önüme de bir bardak su koydular. 

Kısa sürede kadınlı erkekli salonda bir şenlik havası esmeye başladı. Karındaş Amca taş plaklara geçen gazeller okudu. Bütün gözler bizim masaya çevrilmişti. Onun ardından, “Bu da Carmen’den!” dedi, sesini yükselterek bir aryaya geçti. 

Salonda alkışların arasına “Bravo! Bravo!” sesleri karışıyordu.  

İçki etkisini göstermişti. Gözleri buğulanan Karındaş Amca durmadan sözü tiyatroda, sinemada başarıdan başarıya koşan kızı Altan’a getiriyordu. 

O anlatırken ben düşlemimde yeni roman kahramanları yaratıyordum.    

Karındaş’ın kızı

Nereden nereye... 

Gazetelerde düşsel o roman kahramanımla ilgili kara haber! 

Türk tiyatro, sinema, dizi oyuncusu, seslendirme sanatçısı Altan Karındaş, bu sabah hayatını kaybetti. Karındaş iki yıl önce yapılan bir röportaj sorusunu şöyle yanıtlamıştı: ‘Üç kere ölümden döndüm; nefes darlığı, bypass oldum. Şimdi de tedavi görüyorum. Birkaç dostum oldu ama bütün camiaya kırgınım. Sizlere de kırgınım’ demiş, hastalığına rağmen 2019 yılında 10 Kasım Atatürk filmi için kamera karşısına geçmişti.”

Dünyamız, yalnızca koronavirüs değil, ölülerini sıcak toprağında üşüten duyarsızlıklar da üretti. Gözümün önüne sokaklara yığılıp kalan, hastane köşelerinde kıvranarak akıl sağlığından olan oyuncular dizildi. Oysa onların varlığı bir zamanlar nasıl kahkahalar attırmış, erdemli sözleri sahnelerden beyinlere akmıştı... 

Yunus Emre kim bilir neler yaşadı da “Bir garip ölmüş diyeler/Üç günden sonra duyalar/Soğuk suyula yuyalar/Şöyle garip bencileyin” dizelerini bıraktı ardında...     



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Seçkin eğitimciler! 17 Mayıs 2024
Atatürk Aydınlanması 3 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları