Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Her ‘Şey’ Darbe Her ‘Şey’ Paralel
Siyasal İslamın yönetemediğini, bunun yapısal bir sorun olduğunu vurgulamıştım. Bu hafta, bu konuya, Türkiye’de siyasal İslamın hegemonyasını inşa sürecinde büyük rol oynayan, vesayet, darbe, paralel devlet kavramlarının yardımıyla devam ediyorum. Bu kavramlar bağlamında, karşımızda bir totaliter devlet, bir organik toplum kurma projesi var diye düşünüyorum.
Bu üç kavramın temelinde, devletle hükümeti, hükümetle de lideri eşitleme eğilimi var. Liderin, Tanrı’nın bir lütfu olduğu inancını da bu eğilime ekleyebiliriz. Bu eğilimin, faşizm gibi biçimler dışında kapitalist devletle uyumlu olmadığını daha önce de vurgulamıştım.
‘Devlet benim’
Bu kavramı Fransa Kralı IV. Louis kendisiyle devlet arasındaki ilişkiyi tanımlamak, varlığının devleti tümüyle kapsadığını vurgulamak için kullanmıştı: Devlet ve IV. Louis tek bir beden, bir organik bütünlük oluşturuyordu. Devlette kralın iradesinin dışında ona paralel yapılar(!) olamazdı.
Kapitalist devletin oluşma sürecinde, ilk aşamayı kralın bedeniyle devletin bedenini birbirinden ayırma mücadeleleri oluşturdu. Bu ayrımı korumak için de devletin içinde, seçme ve seçilme süreçlerinden etkilenmeyecek, birbirine paralel denetleme yapıları amaçlandı.
Birinci ayrım, kapitalizme özgü, ekonomisiyaset ayrımı varsayımına dayanıyor. Bu varsayıma göre devlette görev alanların, bu konumlarından dolayı kişisel, ekonomik ayrıcalık, kazanç elde etmeleri ahlaken yanlış, yasal olarak suçtur. İkincisi, seçim süreçlerinden, hükümetlerin gelip gitmesinden bağımsız olarak yaşayan, kendi içinden kendini üreten, yenileyen, idare ve denetleme yapıları anlamına geliyor. Bu yapıların amacı, siyasilerin kaprislerinden, kişisel ihtiraslarından, seçimlerin konjonktürel etkilerinden, kapitalist devleti ve ekonomiyi korumak, sermaye sınıfının uzun dönemli çıkarlarını güvence altına almak, halka da devletin sınıflardan bağımsız, sınıfların üzerinde, hakem, düzenleyici bir “yüce şey” olduğuna ilişkin bir görüntü sunabilmekti: Kapitalist, devlet (hukuk) karşısında herkes eşitti, en zenginle en yoksul, siyasi olarak en güçlüyle en güçsüz, başbakanla “tinerci çocuk”...
Devletin içindeki bu “paralel” yapılar gerekirse seçilmiş hükümetleri de denetleyecek, onların anayasanın, hatta “kapitalist törelerin” koyduğu sınırların dışına çıkmasını engelleyecek iradeleri de barındırıyordu.
Bu “ideal” resim ister istemez, polis ve ordu gibi şiddet araçlarının da hükümetlere belli yasalarla sınırlanmış biçimde bağımlı olmakla birlikte, bunun ötesinde, özel mülkiyeti, sınıf iktidarını, ekonomik modeli korumakla görevli oldukları anlamına geliyordu.
Bu ideal resim hiçbir zaman ideal biçimiyle var olmadı ama, ideale yakın işlediğine, ideale ulaşmaya çalıştığına ilişkin, inanılır bir görüntüyü korumak her zaman büyük önem taşıdı.
On yıllık AKP hükümeti döneminde, kapitalist devletin bu yapısal özelliklerinin, bu özelliklere ulaşma ülküsünün giderek artan yoğunlukta yok sayıldığına tanık olduk.
Seçilmiş olanı, görevleri gereğince denetlemeye kalkan her devlet kurumu, kendilerini “seçilmişler-atanmışlar” ikilemi içinde değersizleştirilmiş bir konumda buldu, kurumun görevlileri darbecilikle suçlandı, kurumu hükümete bağlayacak yasalar çıkarıldı. Devlet içindeki kurumlar, gruplar arasındaki çekişmeler, olağan ve yönetilmesi gereken çelişkiler olarak algılanmak yerine “paralel” devlet etiketiyle mahkûm edildi. Ama bu arada, siyasal İslamın gizli partisinin devlet kurumlarına “sızmasına” olanak sağlandı.
Atanmış olanın, seçilmiş olana tabi olması, devletin içindeki “paralel” yapıların kalkması sürecinde sanıldığı gibi liberal demokrasinin gelişmeyeceği, aksine ortaya bütünsel, en güçlü bireyin iradesine indirgenmiş organik bir devlet çıkmaya, bunun bir organik (liderinden farklı düşünmesine izin verilmeyen) topluma açılmaya başlayacağını da liberal entelijensiya görmek istemedi. Göstermek isteyenleri, “Niyet okumayın”dan “Sen darbecileri mi savunuyorsun?”a kadar uzanan ifadelerle suçladı.
“Sen kapitalist toplumun ideal devletinden söz ediyorsun, bizimki öyle mi?” diyebilirsiniz. Tamam, gelin o zaman vesayet, darbe, PDY’den önce bu ülkedeki kapitalizmin neden bu biçimleri yarattığını, “vesayet” denen şeyin içini boşaltan sonra yeniden dolduran, ama o “şeyi” hep koruyan gerçek etkenleri konuşalım.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
En Çok Okunan Haberler
- Futbolda pis kokular yükseliyor
- Son seçim anketinde çarpıcı sonuç!
- TÜPRAŞ'ta patlama: 12 kişi yaralandı
- 'Erdoğan bize göre tek seçenektir'
- CHP’de çelişen başkanlara uyarı
- Hekimlerin istifaları hızlandı
- 'Erdoğan ömür boyu Cumhurbaşkanı olacak diye...'
- Beyoğlu'ndaki cinsel saldırı dehşetinde yeni gelişme
- Türkiye'de bir sağlık skandalı daha!
- Napoli'den Galatasaray'a Osimhen yanıtı!