Trump teselli mi?

19 Ocak 2021 Salı

1979’da ABD’de New York ve Dallas’ta olmak üzere üç ay kaldım. 1988’de iki ay süresince ülkenin dört bir yanını, yetkili kişilerle görüşerek hapishanelerine varıncaya dek gezdim. Gözlem ve izlenimlerimi aktardığım yazılarımdan birinde şunları yazmışım:

Bayrağında eyaletlerini temsil eden elli yıldız bulunan ABD’nin birbiriyle çelişen elli de yüzü vardır ve bunların hepsi de birbirleri kadar gerçektir.

Dünyanın dört bir yanından gelmiş, ayrı dilden, ayrı dinden, ayrı renkten insanlardan bir ulus oluşturmuş olan ABD, ırkçılığa karşı en iyi cevap olduğu kadar aynı zamanda tarihin en köklü, en kapsamlı soykırımının (zencileri değil, beyaz adamların dörtte üçünden fazlasını yok ettikleri, hâlâ kamplarda varlıklarını sürdürmek durumunda olan Kızılderilileri kastediyorum) yaşandığı ülkedir. Amerikalılar dünyanın önde gelen doğaseverleri arasında yer almalarının yanı sıra gezegenimizin kirlenmesinde en büyük sorumluluk payının da sahibidirler.

Amerika’nın, denge ve denetleme mekanizmaları iyi çalışan, kurumları diğer ülkelerde ders diye okutulan büyük bir demokrasi olduğu ne denli gerçek ise aynı Amerika’nın karaderili insanların renkleri yüzünden polis tarafından öldürüldükleri bir polis ülkesi olduğu da o denli gerçektir.

***

Kısacası, çelişkiler diyarı ABD’de hiçbir şeye olduğu gibi, “Deli Trump”ın başkanlık koltuğuna oturmasına ve sergilediği acayipliklere de şaşmamalı.

Bir kere bir gerçeği vurgulayalım: Hiç de deli olmayan Trump’ın yadırganan davranış biçimi, deliliğinin değil, faşizan eğilimli siyasetçilerin ortak noktaları olan küstah üsluplarının ürünüdür.

Uzmanların belirttiklerine göre Trump, siyasete soyunmaya karar verdiğinde, ABD’de işsizliğin ve ekonomik krizin çarptığı kesimin uğradığı büyük düş kırıklığını fırsat olarak görmüş ve kurnaz bir seçim ile stratejisini o kitlelere dayandırmaya karar vermişti. Amerikan toplumunun en safra kesimine seslenmek açısından egosu şişkin, özgüveni yüksek, saldırgan, Trump’ın imajı izlenilecek bir örnek oluşturmak açısından fevkalade elverişliydi.

Son zamanlarda bütün Batı dünyasında çok yerde, popülist söylemleriyle kapitalizmin krizinden etkilenen toplumun en safra kesimini peşine takan, ırkçı faşizan liderler boy göstermeye başlamıştı ve ırkçı, saldırgan, geçmişin gölgesine sığınmış kitleleri etkileyecek üslup, ister Avrupa’da olsun ister Amerika’da, hemen her yerde bu yeni sağın ortak dili haline gelmişti.

***

Trump, böyle bir ortamda siyasete atılınca, sözcüsü olduğu kesimlerin, “Amerika’yı yeniden büyük kılmak” adına, tüm toplumsal değerleri bir yana iterek kaba, saldırgan, her yerde düşman arayan, kendinde her şeye hak gören, eğitimi ve yeteneğiyle ters orantılı yüksek bir özgüvene sahip, paranoyak, megaloman tip ile ortak noktayı çoktan bulmuştu bile. Bu, Uğur Mumcu’nun çok güzel tarif ettiği bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan “keriz”in söylemiydi.

Keriz”e Amerikalılar kaybeden anlamına, “loser” diyorlar.

Ezilmiş, horlanmış, bir köşeye atılmış ama yeteneğine bakmadan kendinde her hakkı gören loser ya da Türkçe adıyla keriz, kendi görüşlerini ve davranışlarını yansıtan siyasetçiyi buldu mu, bütün ezikliğinden sıyrılıp hayat bulmakta ve onun peşine düşmektedir. Kimi siyasetçilerin sahip oldukları bu tür kitleleri peşine takma yeteneğine de “kerizma” deniyor. Bu olguyu saptarken bir gerçeği de atlamamak gerek: Kerizması olan kişi keriz değildir.

İşte Trump, bunlardan biridir.

Geriye kalıyor tek bir soru:

ABD gibi bir ülkede Trump’ların ortaya çıkması kerizma sultasında inleyen diğer toplumlar için bir teselli midir?

Ne dersiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları