Olaylar Ve Görüşler

Yine bir 25 Kasım...

25 Kasım 2019 Pazartesi

YAZAR: Prof. Dr.Necla Arat - Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı

25 Kasım bütün dünyada kadına yönelik şiddetin reddedildiği simgesel bir gün. Ne var ki simgesel günler, somut gerçekleri ortadan kaldıramıyor. Ve kadınlar, yalnız ülkemizde değil, dünyanın her tarafında, yaşamın her alanında şiddete maruz kalıyorlar. 

Birleşmiş Milletler Şiddet Raporu’na göre dünyada her gün 137 kadın öldürülmekte. Türkiye’de ise yalnız Eylül 2019’da öldürülen kadın sayısı 53. Bu kadınlar, kendi yaşamlarına ilişkin karar almak (örneğin boşanmak) istedikleri için, kocaları ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor. 

Ülkemizde kadına yönelik şiddetin başta gelen nedenleri arasında geleneksel, kültürel ve de dinsel etkenleri sayabiliriz. Cinsiyet-ayrımcı şiddet, özellikle ataerkil kültür egemen olduğu ve yüreklendirildiğinde (yani erkeğin üstünlüğü savı benimsendiği zaman) kendini gösteriyor. Çünkü, “kadın-erkek eşitliği” , “kadınların insan hakları” vb. evrensel değerler, toplumun temel dokusuna ve bireylerin zihinlerine henüz yerleşmiş değil. Bu değerlendirme yalnız erkekleri kapsamıyor, aksine büyük bir kadın kitlesi için de geçerli. Örneğin, ülkemizde kadınların yüzde 32’si eşleri tarafından dövülmeyi normal buluyor. Bu oran, 15-19 yaş arasındaki genç kızlarda yüzde 63’e kadar çıkıyor. 

Öte yandan kimi milliyetçi-muhafazakâr ve dinci gruplar da “kadın hakları”, “eşitlik”, “toplumsal cinsiyet” gibi kavramların Batı’dan ithal edildiği, gelenek ve göreneklerimize aykırı, hatta değerlerimizi çözücü tehlikeli kavramlar olduğu algısını yaymaya çalışıyorlar. Bu gruplar, şiddeti kadın ve çocukları eğitme yöntemi olarak kullanıyorlar. Bunun sonucunda kadın-erkek eşitliğinin toplumda bir türlü kabul edilmemesi ve rol modeli siyasetçilerin aksi tezi her fırsatta dile getirmeleri, kadınların yaşam haklarının ellerinden alınmasını kolaylaştıran etkenler olabiliyor. 

Bu durumun üstesinden gelebilmek için, gerçek anlamında çağdaş eğitim, aydınlatma, farkındalık ve bilinç kazandırma; aileden (anne kucağından) başlayarak okulöncesinde, okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde sürdürülmelidir. Bu uzun soluklu ve çok zor bir süreçtir, ama en azından gelecek kuşaklara şiddetten arınmış bir toplum yaratılması için bir umut olabilir. 

Hiç kuşkusuz ülkemizde kadına yönelik şiddetin önlenmesine, özellikle bu konuda farkındalık yaratılmasına yönelik olarak kadın kuruluşları, yoğun bir öncü emek harcamışlar; kamu kurum ve kuruluşları ile yazılı/ görsel medya ise onları izleyerek etkili çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Ama bu çalışmaların samimi bir siyasal irade desteği ile ve tüm paydaşlarla işbirliği, güç birliği yaparak yurt çapında yaygınlaştırılması gerekir. Ayrıca devletin de kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması konusunda gerekli ve yeterli iradeyi uygulama süreçlerinde somutlaştırması; tüm ulusal, uluslararası süreçlerde hazırlanan sözleşme, anlaşma, genelge ve yasaları inceleyerek sağlıklı bir “devlet feminizmi” programı yapması gerekmektedir. 

Gerek Birleşmiş Milletler Örgütü bünyesinde, gerekse dünya kadın örgütleri çalışmalarında örnek olabilecek, şiddetin ortadan kalkması konusunda etkin olabilecek pek çok uygulama bulunmaktadır. Örneğin, yıl başından beri (son 9 ayda) 114 kadının öldürüldüğü Fransa’da ünlü kadın örgütü FEMEN’in Paris’te öldürülen 114 kadın için soyunup çıplak bedenlerine “Ölmek istemiyoruz” yazarak hükümeti kadın cinayetleri konusunda daha güçlü adımlar atması için uyarması üzerine, hükümet 10 adımlık bir paket hazırlıyor. Başbakan H. Philippe, kadına yönelik şiddetle mücadele için bütçeden 5 milyon Avro ayıracaklarını bildiriyor. Hükümetin planında ayrıca yeni sığınma evleri açmak, şiddet mağduru kadınlara ev kirası yardımı, şiddet uygulayan erkeklere elektronik kelepçe takmak, bu adamların ebeveynlik haklarını askıya almak gibi önlemler bulunuyor.

Kadına yönelik şiddetin sosyolojik ve psikolojik çözümlemesini yapan bilimsel çevreler, “erkek merkezli, azgelişmiş bir iklimde geçmişe ilişkin değer kalıplarının ve önyargıların aşılamadığı toplumsal yapılarda kadın cinayetlerinin giderek ivme kazandığını” dile getiriyorlar.

 “Kadın olmak için en iyi ve en kötü ülkeler” sıralamasında 167 ülke arasında ne yazık ki 114. sırada olan ve yukarıda betimlenen iklimi paylaşan ülkemizde şiddet-cinayet sarmalından kurtulabilmemiz, her şeyden önce imzaladığımız (ama gerici çevrelerin bu günlerde ‘imzamızı geri çekin!’ diye ortalığı ayağa kaldırdıkları) uluslararası sözleşmelere sıkı sıkıya bağlı kalmamızla olanak kazanacak. 

Bu nedenle, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi’ni (CEDAW), 1998’de hazırlanmış olan Ulusal Eylem Planı’nı, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’u, Başbakanlık Şiddet Genelgesi’ni ve İstanbul Sözleşmesi’ni gerçek anlamında uygulatmak için gereken her şeyi yapmak, Kadınların İnsan Hakları’ndan yana olan herkesin boynunun borcudur. Bu borç yerine getirilmediği takdirde, bizler yine her 25 Kasım’da “Yine bir 25 Kasım ve Yine Kadınlar Öldürülüyor” demeye devam edeceğiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları