Olaylar Ve Görüşler

Tarsuslu Cavit Hoca

07 Kasım 2019 Perşembe

Yazar: OKAN TOYGAR

(Tarsus Kültür ve Dayanışma Derneği) 


“Benden yarına kalacak olan namusluca yaşanmış bir hayat, çocuklarım ve kitaplarım olabilir.Sorumluluğumu hiçbir zaman unutmamalıyım.”

Cavit Orhan Tütengil, 25 Mart 1955 tarihli günlüğünden

Bundan tam 40 yıl önce, soğuk bir İstanbul sabahında bir üniversite hocası, elinde çantası otobüs durağına doğru yürürken kafası duyguları karmakarışıktır. Ülke, o günlerde yangın yeri gibidir. Çok değil, daha iki hafta önce aydınlanma karşıtları tarafından katledilen arkadaşı Prof. Dr. Ümit Doğanay’ın cenazesinde Ümit Kaftancıoğlu ile birlikte yerlerde sürüklenmişlerdir. Acısı tazedir. Diğer yandan “Onun ölüm haberini duymam beni çok yıkacak” dediği ve akciğer kanseri nedeniyle Cerrahpaşa Hastanesi’nde ölümle boğuşan arkadaşı şair Behçet Necatigil’i hatırlar ve hüznü daha da derinleşir. Levent “Sülün” Sokak’tan her gün otobüse bindiği durağa doğru yürürken yaklaşan yeni yıl nedeniyle Berlin’den gelecek olan oğlu Kaya’yı göreceğini düşünerek gülümser. Çok özlemiştir oğlunu. Evlat sevgisi kafasının içindeki kara bulutları dağıtmıştır sanki. Haftanın son günüdür o gün. Üniversiteden dönerken çiçekçiye rast gelirse eşi Şükriye Hanım’a çiçek almak geçer aklından. Saatine bakar ve otobüsü kaçırmamak için adımlarını sıklaştırır, saat dokuzda dersi vardır ve o güne kadar hiç geç kalmamıştır. Her sabah selamlaştığı tanıdık yüzlerin de olduğu, karşıdaki durağı gördüğü sırada koyu renkli bir arabadan inen dört kişinin hızla kendisine doğru yöneldiğini görür. Duraktan gelen çığlıklar ve silah sesleri arasında her şey on saniye içinde olup biter. Ülkenin en önemli sosyologlarından olan 58 yaşındaki bu öğretim üyesi, elinde küçük çantası ve kitaplarıyla kanlar içinde yere yığılır. 

Hiç ölmemiş gibi

Oğlu Kaya’yı göremeyecektir artık. Bir daha kızı Deniz ile kahvaltı yapamayacak, Aksu Köy Enstitüsü yıllarından itibaren hep yan yana olduğu sevgili eşi Şükriye Hanım ile dertleşemeyecektir. Öğrencileri, toplumsal sorunlara geniş ufuklar açan hocalarından aydınlanmayı, Türkiye’nin köy sorununu, az gelişmenin sosyolojisini dinleyemeyeceklerdir artık.

Bu disiplinli bilim insanının derse yetişememekaygısıyla az önce baktığı saat hâlâ işlemekte ancak yüreği artık çalışmamaktadır. Düşünce düşmanları acımasızca kıymışlardır ona, tıpkı uzak ya da yakın geçmişte Sabahattin Ali, Doğan Öz, Bedrettin Cömert ve Cevat Yurdakul’a kıydıkları, gelecekte Dr. Sevinç Özgüner, Kemal Türkler, Uğur Mumcu ve daha nice aydınımıza kıyacakları gibi. 

Düşünce beraberliği içinde oldukları yakın arkadaşı Oktay Akbal, bunu duyar duymaz koşarak gider olay yerine. Otobüs durağına beş on adım kala yatıyordur can dostu, üstüne beyaz bir çarşaf örtülmüş olarak. Gözlükleri gözünde, eli hâlâ çantasındadır. Hiç de ölmüşe benzetemez onu. Sanki kalkıp işine gidecek, ertesi gün de hemen her hafta sonu yaptıkları gibi yürüyerek Levent’ten Baltalimanı’na inip Rumelihisarı’ndaki küçük lokantada bir iki kadeh rakı içeceklerdir.

Demokrasi düşmanlarınca katledilen bu kişi, Türkiye’de sosyal bilimlerin köşe taşlarından olan Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil’dir. İşçi sınıfı ve emekten yana tutum alan çağdaş, ilerici, Atatürkçü nice sanat ve düşün insanı gibi en üretken döneminde hayatımızdan çekilip alınan değerlerimizden biridir. 

Tarsus etkisi

1921 yılında Tarsus’ta doğan ve çocukluğu burada geçen Tütengil’in aydın kişiliğinin ortaya çıkmasında ilk çevrenin, yani on bin yıldır medeniyetin kesintisiz olarak devam ettiği bu güney kentinin etkisi elbette yok sayılamaz. Yakın arkadaşı, halkbilimci ve yazar Kerim Yund, Tütengil’in Tarsus’a özgü bazı gelenekleri İstanbul’da da yaşattığını anlatır anılarında. “Türkiye’de Köy Sorunu” isimli kitabının önsözünde de şöyle yazar Cavit Orhan Tütengil: “Köy sorunlarına ilgi duymamda, bir köy öğretmeninin oğlu olarak dünyaya gözlerimi Tarsus’un Sebil köyünde açmamın ve ilkokulun bazı yıllarını köylü çocuklarla birlikte köy okullarında geçirmiş olmanın payı olduğunu düşünüyorum.” Biz Tarsuslular, uğruna mücadele verdiği halkının gözünde, gün geçtikçe daha da anıtlaşan bu demokrat ve aydın bilim insanının isminin kentimizle birlikte anılmasından dolayı onur duyuyoruz.

Kendisinden altı gün sonra yaşama veda eden arkadaşı Behçet Necatigil, “Kitaplarda Ölmek” şiirinde “Açılır parantez, doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti. Kapanır, parantez... Parantezin içindeki çizgi, ne varsa orda... diyor.

İşte o çizgiye bakınca namuslu bir aydın, ömrünü yaşadığı toplumun özgürleşmesine adamış yürekli bir düşün adamı ve iyi bir insan görürüz Tarsuslu Cavit Hoca’nın parantezinde.

Katledilişinin 40. yılında onu sevgiyle, saygıyla, özlemle anıyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları