Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Diktatörler ve emperyalizm

08 Ocak 2019 Salı

Venezüella Devlet Başkanı Maduro, 10 Ocak’ta, ikinci devlet başkanlığı dönemine tartışmalı bir şekilde başlıyor.
Muhalefetin diktatör dediği lider, geçen sonbahar İstanbul’da Nusr-Et’te yemek yemişti hatırlarsanız. Venezüella kriz halindeyken lüks bir lokantada kendine ziyafet çekmesi, çok eleştirilmişti.
Mikrop dergisindeki AntiTürcü Köşe’de, Venezüella Bolivarcı Devrim’den uzaklaşalı epey oldu diye yazmıştım. Maduro’yu “sosyalistlik” üzerinden eleştirenlerin argümanının geçersiz olduğunu, aslında bir diktatörün ağırlanacağı en iyi yerin adı geçen yer olduğunu düşünüyorum.
Maduro ise, kendisine diktatör diyenlere, şu yanıtı veriyor: “Bana diktatör demeleri umurumda değil. Bana diktatör diyenlerin cehenneme kadar yolu var. Ben kim olduğumu biliyorum, Simon Bolivar’ın değerlerini taşıyan mütevazı bir adamım. Asla diktatör olamam.
Diktatörlük tartışması, geçen mayıs ayında devlet başkanlığı seçimlerindeki hile iddialarıyla alevlendi. Muhalefetin büyük kesimi seçimi boykot etti. Boykotu aşıp aday olan muhalif liderlerden Henri Falcón, sandıkların kapanmasından kısa bir süre sonra seçimlere hile karıştırıldığını ve sonucu kabul etmediğini açıkladı.
Falcón’un söylediğine göre, hükümet, oy kullanma yerlerine yakın noktalara 13 bin yardım masası kurmuş. Seçmenlerin oy kullandıktan sonra çadırlardaki yardım masalarına gelmesi istenmiş. Devlet yardımlarını almak için kullandıkları “anavatan kartlarını” okuttuklarında, ikramiye verileceği vaat edilmiş!
Muhalefet, haklı olarak, hükümeti oy satın almakla suçluyor. Hükümet yetkilileri ise seçimlerin “adil ve özgür” yapıldığı iddiasında...
Muhalefet, bu meseleyi VenezüellaUlusal Meclisi’ne taşısın derseniz... Ülkedeki son meşru seçim kabul edilen Aralık 2015 seçimi sonucunda oluşan Meclis, muhalefetin kontrolünde. Batı destekli Meclis’in Başkanı Juan Guaido da, Maduro’nun ikinci dönem devlet başkanlığının yasadışı olduğunu söylüyor ama bundan öte pek bir şey yapamıyor. Çünkü Meclis’in, kendi aldığı hiçbir kararı uygulama gücü yok; rejimin kontrolündeki Yüksek Mahkeme, Meclis’in tüm kararlarını iptal ediyor!
Yargıya başvurulsun derseniz... O kapı da kapalı. 2015’teki seçimle görevi biten eski parlamento, yeni milletvekilleri göreve başlamadan harekete geçti ve Yüksek Mahkeme’nin görev süresi dolmak üzere olan 12 üyesinin yerine yenilerini seçti. Sonuçta ülkede her konuda söz sahibi bir kişi kaldı: Maduro!
Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olan bir ülke niye bu halde diye merak ediyor insan... Milyarlarca dolarlık petrol gelirleri var ama şiddetli bir ekonomik kriz içindeler. Niye? Halk yararına yapılacak planlı işler yerine tüm kararları tek adamın aldığı bir sistem yaratıldı. Hiçbir kontrolden geçmeyen harcamalar, yargısal denetim ve kuvvetler ayrılığını yok eden tek başlılık, yolsuzlukları da artırarak ülkeyi derin bir krize sürükledi.
Maduro, Chavez’in inşa ettiği despotik yönetimi benimseyip baskıyı artırdı. O kadar ki, iktidara muhalefet edenlerin “ülkeye karşı ekonomik savaş başlattığını” iddia etti.
ABD Başkanı Trump’ın seçim sonuçlarını tanımayacağını açıklaması da, Maduro’nun ekmeğine yağ sürdü. Böylece yandaşlarınca “emperyalizm ile mücadele eden kahraman” diye pohpohlanması kolaylaştı. Oysa Maduro yönetimi, anti-Amerikan olsa da anti-emperyalist değil.
Emperyalizmi durdurmak isteyen lider, öncelikle ülkesinde yargı bağımsızlığını sağlar, adil ve özgür seçim yapar. Maduro gibi yargıyı susturup Ulusal Meclis’i işlevsizleştirdiğinde ise diktatörlüğe kayar ve emperyalizmegeçit verir. Ülkesinin bağımsızlığını korumayı hedefleyen, ilk olarak demokrasiyi güçlendirir!
Bu, tarihin tüm dönemlerinde her ülkede böyle oldu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları