İstanbul’da Bayram

17 Ekim 2013 Perşembe
İstanbul’da Bayram
Sen misin İstanbul trafiğinden yakınan…
Bayramın ilk günü İstanbul’da bindiğim taksinin
sürücüsü kentin boşaldığından söz ediyor ve
“Yolda selam verecek adam arıyoruz…” diyor.
Bu sözü duyunca gülümsedim…
Sohbetine doyamadığım sürücüye, “normal
zamanda, yani İstanbul trafik cehenneminde
kavrulduğumuzda, saatler boyu bir adım
ilerleyemezken yolda selam verecek adam ya
da selamını alacak adam bulup bulamadığını
soracaktım ki vazgeçtim… Belki de vereceği
yanıttan korktum…
Taksim altgeçit tıkanırken
Bayramın ilk günü… İstanbul trafiği taksi
sürücüleri arasında en popüler konu. “Ne
olacak bu memleketin hali” sorusu bile şimdilik
ön planda değil…
Taksim Meydanı’nın üstü yüreğimi, kişiliğimi,
kimliğimi, birikimimi yeterince paralıyor… O
nedenle oraya henüz adım atamıyorum. Ama
bayram öncesi Taksim Meydanı’nın altından
geçecek oldum. Altgeçitlerden birini kendi
arabamla geçmek gafletinde bulundum.
Tanrım, imdaaaaaaaat! Trafiği rahatlatmak için
tüm o yollar yeraltına alınmıştı değil mi! Müjde
müjde! Daha şimdiden altgeçitlerde yığılma,
birikme başladı! Ya bir süre sonra ne olacak
siz tahmin edin! Yeraltındaki trafik sıkışıklığının,
yer üstündekinden bin kat öldürücü olduğunu
bilmek için klostrofobik olmak şart değil.
Kaldırın beton bariyerleri
Arife günü ve bayramın ilk günü İstanbul’da
bindiğim taksilerin tüm sürücülerinin yetkililere
iletmemi istedikleri bir nokta var: Elçilik görevimi
yapıyorum:
Diyorlar ki, İstanbul trafiğini, özellikle
köprüye giden arterleri rahatlamak, o yollardaki
tıkanıklığı yüzde 50 azaltmak istiyorlarsa
köprüden önceki beton bariyerleri kaldırsınlar.
Diyorlar ki: Gişeden geçiş hızını, beton
sütunlarla yüzde 30’a düşürmektir bu yolları
öldüren… Diyorlar ki: Tamam yavaşlatma
nedeni geçişteki sayaçlardır… Ama bugün
teknik öyle ilerledi ki tabela sistemiyle hiç
yavaşlamadan da okutulur… Diyorlar ki, teknik
öyle gelişti ki, bunu mu halledemeyecek?..
Kadınlar araba kullanmasın!
Bayramdan 3-4 gün önceydi. İstanbul’da
korkunç bir trafik kâbusundan sıyrılmaya
çalışıyorduk ki, bindiğim taksinin sürücüsü
şöyle dedi:
Bana bıraksalar bir günde hallederim İstanbul
trafiğini”… Nasıl diye sorduğumda açıkladı:
“Kadınlara araba kullanmayı yasaklayacaksın!
Yarı yarıya azalır trafik.”
Kahkahalarla gülmeye başladım. Şaka
yaptığını sandım. Meğer şaka değilmiş.
Uzun uzun bana Müslümanlıktan, Suudi
Arabistan’daki uygulamalardan söz etmeye
başlıyordu ki…
Teşekkürler, ben müsait bir yerde ineyim…
Ah yüreğim
Bayramın ilk günü. Cumhuriyet
gazetesinde bu sayfalarda Mine Söğüt’ün
Kurban Psikolojisi” başlıklı muhteşem
yazısını okuyorum. (Hangi yazısı muhteşem
değil ki! Onun sayesinde her salı gününü iple
çekiyorum!) O yazıyı okuyorum ve “kurban”
kavramına ilişkin hiçbir şey söylememe kararı
alıyorum. Çünkü söyleneceğin özünü yazmış!
Bugün, şimdi, bayramın 2. günü…
İstanbul’a 3 saat mesafede bir ormanın
içindeyim. Çocuklar ve tüm torunlarımla…
Gazete yok, televizyon yok, radyo açmıyoruz.
Cep telefonlarını bir sandığa kapadık. Dilimde
Yahya Kemal’den iki dize:
Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları / Bir
bir hatırlamakta geçen sonbaharı./ Yalnız bu
semti sevmek için ömrümüz kısa... / Yazlar
yavaşça bitmese, günler kısalmasa...”
Tam bu yazıyı yollamak için internete
bağlandım ki o haberi gördüm… “Oktay
Ekinci…” Ah yüreğim!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dans hayattır 2 Mayıs 2024
Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları