Eyvah! Yoksa Ben de Cemaat miyim?

02 Mart 2014 Pazar

SOS. İmdat imdat! SOS. Eyvah eyvah! Yetişin dostlar tehlike büyük! SOS SOS. Ben şimdi ne yapsam, ne etsem! Beddua etmesini bilmem, ruh çağırmaya aklım ermez, hacıdan hocadan medet ummam, ben şimdi içimdeki şu şeytandan nasıl kurtulsam!
İki gün önceydi. Bir gazetenin sürmanşetinde kocaman puntolarla yazıyordu: “Cemaat sızdı” diyordu... Alt satırda daha da kocaman kırmızı puntolarla “Cumhuriyet’te” diyordu... Ve kapkara puntolarla darbeyi indiriyordu: “Atatürkçüler tasfiye ediliyor”.
İlk anda Türkiye Cumhuriyeti’nden Atatürkçüler tasfiye ediliyor sandım... Malumun tekrarı... Bunu bilmeyen mi var, bunlar yeni mi uyandı diye düşünürken anladım ki bizim gazeteden söz ediyorlar! İmzasız yazıyı okur okumaz derhal gazeteye koştum. Elimde büyüteç sızıntıyı aramaya başladım.
Ortaçağda cadı avı vardı; şimdi vampir avcıları (sinemada) çok moda... Gel gör ki, cemaat sızıntısı öyle kolay kolay bulunmuyor. Eyvah, ya benim içime de sızmışsa diye, aldı mı beni bir endişe! Ne de olsa ben burada “yeni” sayılırım. Topu topuna 12 yıl olmuş Cumhuriyet’e geçeli!

***

Baktım sızıntıyı bulamıyorum, sürmanşetin ikinci bölümüne odaklandım: Binanın orta yerinde avaz avaz haykırmaya başladım: “Ben de Atatürkçüyüm! Beni de tasfiye edin!” Bana bakın, bu sefer veda partisi vermeden kimse beni kovamaz diye ekleyecektim ama fırsat bulamadım. Millet çevreme toplandı. Hasta mısın diyenlere, “evet cerahat sızıntısı...” demeye; yatıştırıcı ya da çay, kahve önerenlere neden Atatürkçü olduğumu anlatmaya başladım.
Biraz sakinleştiğimde telefonun öteki ucunda Bekir Coşkun vardı: “Abi, Atatürkçüsün diye mi seni tasfiye ettiler?” diye sordum. Karşılıklı çok güldük! Aslında ikimiz de çok üzgündük. Adam neden ayrıldığını “Facebook”ta açıklamış, ayrılırken Cumhuriyet’e teşekkür de etmişti ama kışkırtmacılara yetmemişti!

***

Sürmanşeti tekrar okudum... Bu kez daha sakin... Sonra tek tek “Cumhuriyet” gazetesinde yazı yazan, haber peşinde koşan, emeğini, alın terini, birikimini, düşlerini, düşüncelerini her gün şu elinizde tuttuğunuz sayfalara döken Cumhuriyet çalışanlarını düşündüm... Ünlü ünsüz, genç yaşlı her birinin heyecan, umut ve daha güzel günlere inanç dolu yüzleri geçti gözümün önünden... Hepimize yapılmış bu ağır hakaret karşısında, bir de baktım Bertolt Brecht’in “3 Kuruşluk Operası”nın final şarkısını mırıldanıyorum:
“İtişirler, didişirler
sürdürürler kavgayı.
En sonunda birleşirler
Yerler yoksul hakkını.”
O sürmanşeti atan gazetede çalışan arkadaşlara Brecht’i anımsattıktan sonra söyleyeceğim tek şey şu: Bırakın cemaat ve iktidar güçleri yesin birbirlerini. Nasılsa dün olduğu gibi yarın da birleşip yola devam ederler... Ama bari siz meslektaşlarınızı yemeyin!

***

Sevgili okurlar; söz vermiştim size, bugün Brezilya izlenimlerimin son ve üçüncü yazısını yazacaktım... Başlık bile hazırdı: “Savaştan Sambaya” olacaktı...
Ama işte memleket ve medya halleri izin vermedi! Mustafa Kemal Atatürkçü olmak dışında, bugüne dek hiçbir şeyci olmamaya azmetmiş ben, bu konuda susamazdım!
Bakan çocuklarının serbest bırakılması üzerine çok şey yazıldı, yazılacak da. Yıllardır anlatmaya çalıştığım bir şeyi Ahmet Hakan harika özetlemişti: “Muhafazakâr ahlak, sadece uçkura odaklı” diyerek...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dans hayattır 2 Mayıs 2024
Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları