Basın Özgürlüğü mü?..

04 Mayıs 2014 Pazar

İster inanın ister inanmayın, Ahmet Davutoğlu’nun “Dünyanın en özgür basını Türkiye’de” açıklaması Paris’teki gazeteciler arasında da günün şakası olarak kabul edildi ve bol bol kahkahalara neden oldu.
Üç gün önce “vertigo” hastalığımı sırtlanıp Paris’e geldim. (“1 Mayıs ve Vertigo” başlıklı yazım üzerine, okurlardan gelen birbirinden değerli öneriler, ilaç doktor tavsiyeleri, empati ve dayanışma mektuplarına sonsuz teşekkür ediyorum. Hepsi benim için çok kıymetli ve hepsinden çok yararlandım.) Bambaşka nedenlerle gelmiştim Paris’e, ama kendimi bir anda UNESCO merkezinde, Ahmet Şık’a verilen “UNESCO/ Guillermo Cano Dünya Basın Özgürlüğü” ödül töreninde buldum.
Kolombiya’da yolsuzluklar ve uyuşturucu çeteleriyle mücadele ederken öldürülen insan hakları savunucusu gazeteci Guillermo Cano’nun adını taşıyan ödül 1997’den beri veriliyor. Dünyanın çeşitli sivil toplum kuruluşlarının gösterdiği adaylar içinden 14 gazeteciden oluşan uluslararası jüri seçimi yapıp bir gazeteciyi ödüllendiriyor.

‘Ben’ demeden
Ahmet Şık ödülünü alırken yaptığı konuşmada salonu dolduran herkesin yüreğine dokunuyor. Ona verilen onuru hiç ama hiç kişileştirmeden, bir tek kez “Ben” sözcüğünü kullanmadan müthiş bir konuşma yapıyor. Açık, net ve kesin. Salonda tüm dinleyicilerde, dünyanın her yerinden gelmiş gazetecilerde şimşekler çakıyor. Hapiste, poliste hayatını kaybeden, hâlâ hapis yatan meslektaşlarına saygısı, mesleğe saygısı içimize işliyor…
“Kendileri gibi düşünmeyen herkesi düşman belleyerek hukuksuz biçimde susturmaya çalışan iktidar sahipleri, hoşlarına gitmeyen fikirlerin ifade edilmesini dahi istemiyorlar. Yaptıkları haksızlıklar karşısında herkes sussun istiyorlar” diyerek içinde yaşadığımız ortamı tanımlıyor.

Gazeteci var, gazeteci var
Ve sonra ülkemizde “gazeteci olup da bu baskı rejimini meşrulaştırma görevi üstlenenlere” dikkati çekiyor: Zulme ortak olan gazetecileri gündeme getiriyor.
“Türkiye’de yazılı, görsel, işitsel medyanın çok büyük bir bölümünde, hâkim güç konumunda olan zulüm ortakları, insanlıklarını, ahlaki ve mesleki tüm değerlerini, vicdanlarını çıkarları için satıp, zalimlerle işbirliği yapıyorlar.
“Hakiki gerçek ile medyatik gerçek arasındaki uçurumu derinleştiriyorlar. Her türlü baskı ve şiddeti, sansür ve otosansürü haklı göstermeye gayret ediyorlar. İktidara ve zulmüne muhalif herkesi kurdukları medya mahkemelerinde suçluyor, yargılıyor ve cellatlığını üstleniyorlar. Meslektaşları iktidar baskısıyla işsiz bırakıldığında karşı çıkmak yerine sesiz kalmayı ve hatta sevinmeyi görev biliyorlar. Tutuklanan her gazetecinin ardından, her diktatörlüğün klişesi olan ‘terörist’ gerekçesinin doğruluğunu kanıtlamak için çabalıyorlar. Her şeyi aklamanın, sözüm ona meşrulaştırmanın en kolay yolu olarak, katıksız bir imanla esiri oldukları zalime sığınıyorlar. Utanç verici ama onlara da bana da gazeteci deniliyor. Oysa ki onlar sadece zalim bir iktidarın propagandasını yapıyor.”

Zulmü yenebilmek
Ve konuşmasını şöyle bağlıyor: “Geride bıraktıkları her cansız bedenle, esir aldıkları her yeni tutsakla ve medyadaki işbirlikçileriyle birlikte korku cumhuriyetinin devam edeceğini sananları, bunu başardıklarını düşünenleri uyarmak gerek. Tıpkı kendilerinden önceki zalimler ve işbirlikçileri gibi yanılıyorlar. Çünkü dünya tarihi sayısız diktatörle ve yarattıkları korku rejimlerinin çöküş hikâyeleriyle dolu. Bu kaçınılmaz son elbette, ülkemi bir baskı ortamının karanlığına hapsetmeye çalışan lideri, iktidarı ve elbette işbirlikçileri için de gerçekleşecek. Çünkü sınırı olmayan kötülük günü geldiğinde, bu sınırsızlığın yarattığı gücü elinde tuttuğunu düşünen ve kendi kötülüğüyle de baş edemeyenleri de içine alacak. Ve herkesi hak ettiği sıfatla kaydeden tarih, Türkiye’nin diktatör heveslisi liderinin de, zulmün ortağı olmayı tercih edenlerin de adını koyacak. Bu nedenle bizlerin bugünkü sorusu zulmü bize kimin dayattığı değil, onunla nasıl mücadele edeceğimiz ve nasıl yenebileceğimizdir.”
Dün Gazetecilerin Bayramıydı! Teşekkürler Ahmet Şık.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dans hayattır 2 Mayıs 2024
Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları