Amadeus

25 Ekim 2020 Pazar

Kapalı bir mekâna aylar sonra ilk kez gireceğimden endişeliydim. Boşuna endişelenmişim. Tüm sağlık önlemleri alınmış, her özen gösterilmişti. Mesafeli oturma düzeni, girişler, çıkışlar... Akşamın hiçbir anında hiç yığılma olmadı. Zorlu Gösteri Merkezi’nde izlediğim “Amadeus”tan söz ediyorum.  

Sözü dolandırmadan söyleyeyim: Mükemmel bir prodüksiyondu. Yapımcılar Çolpan İlhan - Sadri Alışık Tiyatrosu ve Piu Entertainment işbirliğini, gösterdikleri cesaret, bu dönemde aldıkları risk için kutluyorum.  

Peter Shaffer’in bu dört dörtlük, çok katmanlı oyunu, çoğu yerde vurgulandığı gibi Mozart’la Salieri arasındaki rekabeti, çekişmeyi falan anlatmıyor. Tam aksine Viyana’ya gelen Mozart’ın, olağanüstü dehasını en önce keşfedendir Salieri. İlk andan Mozart’a hayrandır. Evet, onu kıskanır, ama kavgası Mozart’la değil, Tanrı’yla ve kendisiyledir. Tanrı ve saray yandaşı Salieri’nin öfkesi, Tanrı’yla pazarlık edip bir anlaşma yaptığı halde, Tanrı’nın ona, Mozart’a verdiği dehanın binde birini bile vermemiş olmasınadır. Tanrı onu değil, Mozart’ı seçmiştir! 

Alkışlar Işıl Kasapoğlu’na

Yukarıda söylediklerimi ortaya çıkaracak bir yorum... Sahne içindeki sahnede bir canlı orkestra ve bir koro... İnsanın yüreğine dokunan, ruhunu sarmalayan muhteşem bir müzik... Çok az eşya ve aksesuarla sağlanan mekân değişikliği. Bu yalınlığa karşın, saray ihtişamının da yoksulluğun da yansıtılması... Sahnede gözümüzün gördüğü 30-35 kişinin, hiç aksamayan trafiği ve ritmi... (Ama bunu sağlamak için perde gerisinde de bir bu kadar insanın emeği var.) 

Bunları bir araya getiren yönetmen Işıl Kasapoğlu’na alkışlar. Sadece bu başarılı rejisi için değil, bugüne dek tiyatro sanatına verdiği emek için; birikimi, bilgisi ve duyarlığı için; girişimciliği ve yoktan var ettikleri için; ölesiye çalışkanlığı, azmi, inadı için de... 

Onu Paris’te Mehmet Ulusoy’un asistanlığından başlayarak kendi tiyatrosu “Theatre a Venir”i kurduğu günlerden, Adana, Antalya, Diyarbakır, Erzurum, Konya, Sivas, Trabzon, Van Devlet tiyatrolarında sahneledikleriyle, İzmit Şehir Tiyatrosu’ndan Semaver Kumpanya’yı kurmasına yıllardır izliyorum ve “Şapka!” diyorum. Nitekim çok yakında başlayacak olan İKSV İstanbul Tiyatro Festivalimizde bu yılki onur ödülü de onun.

Mükemmel oyunculuk 

Hemen belirteyim: Başrolleri paylaşanlar kadar oyunda herkesin katkısı çok önemli. Tüm saray çevresi, Nalan Alaylı’nın görkemli dönem kostümleri, Hakan Dündar’ın işlevsel dekoru ve Kerem Çetinel’in etkili ışıklarıyla başarıda önemli rol oynuyor. 

Salieri, oyunun aynı zamanda anlatıcısıdır. Bu rolde Selçuk Yöntem unutulmayacak. Anlatıcılıktan kendi dramını yaşamaya, hüzünden, acıdan, öfkeye ve kine, Tanrı’yla ve kendisiyle kavgaya, tartışmaya geçişleri harika. Oyunun her anında sağladığı içtenlik ve gerilim arasında kurduğu denge şaşırtıcı...

Mozart’ın çılgınlığını, yaratıcılığını, ele avuca sığmazlığını, Okan Bayülgen, devinimle, dinamizmiyle, coşkusuyla seyirciye geçiriyor. Ama benim kalbimi fethettiği ve ruhumu ele geçirdiği bölüm, ikinci bölüm: Mozart’ın yalnızlığı, baba korkusu (baba öldükten sonra bile onu mutlu etme çabası, karısına tutkusu vs.). Karısı Costanze rolünde Özlem Öçalmaz, bu iki ustanın yanında sivrilmeyi başarıyor. İnanın, zor iş! 

Tüm oyuncuları, koro ve orkestrayı, emeği geçen herkesi yaşattıkları tiyatro tadı adına kutluyorum. Oyunun çevirmeni, usta tiyatrocu dostum, arkadaşım Nüvit Özdoğru’yu da burada sevgiyle, saygıyla, özlemle anıyorum. İyi ki tiyatro var!

NOT: Sevgili okurlar, bu akşam (25 Ekim Pazar) Cumhuriyet Bayramı Amerika’daki birçok Türk-Amerikan derneğinin (ATAA) şemsiyesi altında hazırlanan bir programla kutlanacak. Sayın İlker Başbuğ ve ben konuşmacı olarak katılıyoruz. Programı izlemek için aşağıdaki link’e tıklayarak kayıt olabilirsiniz. Bekleriz efendim.... 

us02web.zoom.us/webinar/register/WN_orc45cICT3KsrAMlGbDh-w



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları