100. Arena di Verona Opera Festivali: Kristal Aida

03 Ağustos 2023 Perşembe

“Yüzüncü kez, ilk kez”... Dünyanın sayılı opera festivallerinden olan Arena di Verona Festivali’nin bu yılki sloganı böyle. Burada ilk festival 1913 yılında tek eserle başlamıştı: Giuseppe Verdi’nin 100. yıldönümünü kutlamak için “Aida” temsili seçilmişti... O gün bugün, araya giren iki dünya savaşı ve bir pandemi nedeniyle kesintiye uğrayınca, bu yıl yüzüncüsü gerçekleştirildi. Festivalden bir davet alınca kendimi orada buldum. 

(Ennevi Foto) 

Roma döneminden kalma, muhteşem bir akustiğe sahip, 30 bin kişilik bir arena. Sadece 20 bin kişi alıyorlar; 10 bin kişilik alan sahnenin devamı olarak kullanılıyor... Her akşam tekrarlanan adeta ayin niteliğindeki şölen. Her akşam sanki ilk kez yaşanan bir çoşku, bir tutku...

100. festivalin çok zengin programında bana dört akşamda dört opera nasip oldu: La Traviata, Nabucco, Tosca ve Aida. Sonuncusundan başlamalıyım: 

(Anna Netrebko Aida rolünde.)

SAVAŞIN EGEMENLİĞİ 

Verdi’nin “Aidası” arenada en çok temsil edilen opera. Ünlü yönetmen Franco Zefirelli’nin unutulmaz, klasikleşmiş, çok şaşalı sahneye koyuşu ve yorumuyla sunuluyor her yıl. Bu kez, yepyeni bir prodüksiyonla çıktı karşımıza “Aida”. 

Çılgındı, şaşırtıcıydı, inanılmazdı, fütüristti, geleceğin Aidasıy’dı; ya da izleyicilerin ve basının ona taktığı isimlşe “Kristal Aida”ydı. 

Eser, yönetmen Stefano Poda’ya teslim edilmişti. Sanatçının başlıca özelliği her eserin yönetim/yorum, sahne tasarımı, kostüm tasarımı, koreografi ve ışık tasarımını, hepsini birden üstlenmesi. Gerekçesi de bunların tümünün bütünlüğünü ancak böyle sağlayabilmesi. 

Özünde savaşan iki ülke arasında üçlü bir aşk hikâyesini anlatır bu eser. Mısırlı Prenses Amneris da kölesi Habeş Aida da Mısır ordularının başındaki komutan Radames’e âşıktır. 

Bu izlediğimiz yorumda savaş, hep ağır basıyordu. Her an gerilim, çatışma ve karşı karşıya gelme... Yer yarılıp yeraltından ölüler ve esirler çıkıyordu. Şiddet her an hissediliyordu. Tüm sahnenin tepesinde telden yapılma saydam, hareket eden dev bir el her an sahneyi denetliyordu. Kralın, din adamlarının, firavunun, otoritenin eli. Yaratan ve yok eden bir el...

ESKİ MISIR’DAN UZAYA 

Bu yorumda atları, filleri unutun. Belli ki yönetmen aynı zamanda çağdaş sanatçı. Eski Mısır uygarlığına ait tüm simgeler ve motiflerle, çağdaş imgeleri buluşturmuştu. Sahnede telden yapılmış el dışında her şey, zemin de dahil olmak üzere her şey cam, ayna ve kristaldi. Her öğe karşısındakini yansıtıyordu. Saydamlık o dev sahneye harika bir “hafiflik” , “uçuculuk” sağlarken görüntüyü de sonsuza dek çoğaltabiliyordu. 

Ruhban sınıfı Mısır tanrılarının başlarına sahipti. Aşk üçlüsünün kahramanları, ordular-esirler-lazerli silahlar-ışıklı taburlar arasından birbirine ulaşmaya çalışıyordu. 

Radames’in savaşa uğurlandığı ve zafer kazanıp döndüğü o ünlü sahneler adeta uzay filmlerini andırıyordu. “Star Wars” filminin kahramanlarını anımsatır gibiydi. Işığın ve görüntülerin yerden yansıması yetmedi. Göğe yükselen bir küre (uzayda dönüp duran dünyamız), lazer ışıklarıyla boyutları her an değişen piramitler kurdu. 

Finalde iki sevgili ölümü camdan bir piramitte beklerken o koca el üzerlerine yavaşça kapandı. Ve huzur. 

Bakmayın bunca tekniğe, operanın her anı çok özel, çok şiirsel ve çok şaşırtıcıydı. Büyünün doruğuna ulaştık. Geçmişi, bugünü ve geleceği gördük o yansımalarda. 

Aida rolünde, günümüzün muhteşem sopranosu, en formunda olarak, kendinden emin, adeta dans ederek hareket eden Anna Netrebko, Radames’de tenor Yusif Ayvazov (ikisi gerçek hayatta karı-koca) ve Amneris’de mezzo soprano Olesya Petrova ve isimlerini sayamadığım tüm solistler mükemmeldiler. 

“Aida” ilk kez 24 Aralık 1871’de Kahire’de sahnelenmişti. O gün bugün “Kristal Aida” gibisi hiç olmadı. Bininci kez ama ilk kezdi... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları