Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ağaçlar Ayakta Ölür
Deliler hep beni mi buluyor? Yoksa insana ait evrensel değerlerin ayaklar altına alındığı, kirliliğin, kavram karmaşasının insanlığı kasıp kavurduğu bu geçiş sürecinde, ensesinde boza pişirilen Türkiye gibi bir ülkenin, toplumsal sorumluluk duyan, değerlerini korumaya çalışan aydını olabilmenin başkaca bir yolu yok mu?
Özlem Yüzak, kolay kolay asılmayan yüzüyle odama girdiğinde, Türkel Minibaş’tan kötü bir haber getirdiği besbelliydi. Hastaneye kaldırılmıştı, çok fazla ağrıları vardı, kardeşi doktorların hiç de iç açıcı bilgiler vermediklerini aktarmıştı. Beklenen son, beklenenden biraz erken gelmişti. Türkel her şeyi biliyordu. Her zamanki gibi dik durmaya niyetliydi. O gün haftalık yazısı yayımlanmışken, hastalığının ağır süreçlerinde hiç aksatmadığı yazılarına devam etmek istiyordu. Bir sonraki haftanın yazısını nasıl yazabileceğinin kaygısına düşmüştü. Özlem “Olmazsa sen söylersin, ben not alırım” demiş, kendilerince bir formül üretmişlerdi.
Bir gün sonra, bir deri bir kemik kalmış olsa da, yatağındaki onurlu, dimdik, şık duruşu. Sehpanın üzerinde kitapları.. ona ayak uydurmaya kararlı başları dik annesi, kardeşi, yengesi.. gelen şiddetli ağrılarla zaman zaman yüzü kasılsa da, günün gündemi üzerinden, birkaç cümlelik her zamanki net, iğneli esprilerini esirgemeden yaşamın olağan akışının sohbetini sürdürmekte diretiyordu.. Zaten çoğunlukla insanların dağıldıkları, hastalığını ilk öğrendiği, çok büyük ameliyat geçirdiği süreçte de aynı şeyleri yapmamış mıydı?
“Her gün hiçbir şey olmamış gibi kalkıp giyineceğim, gücümün yettiği ölçüde günlük yaşamımı, sorumluluklarımı yerine getireceğim. Bunu yapmazsam direnemem, kaldıramam..” demişti. Öyle yaptı... Hiçbir şey yiyemediğini, 50 kilonun altında ayakta durduğunu, günlerce hastanelerde mama kürüyle saatler geçirdiğini öylesine doğal aktarıyordu ki. Hastalığının başından bu yana mama torbası ile kitap okurken o kadar çok gördük ki.. Ürkütücü olmaktan çok, yaşamının doğal bir parçası, görüntüsü haline geldi.
Sevgili Türkel, önümüzdeki haftanın yazısını yazamamak gibi bir gerçekle yüz yüze gelmeden aramızdan uçup gitti. Okurları “Niye yazısı çıkmadı?” sorusunu sormadan, toprağa karıştığını bilecekler. Işıklar içinde yatsın, iyi ki doğdu, yaşadı, hep üretti, topluma, insanlara bir şeyler vermeyi yaşamının direği yaptı diyecekler...
***
Çağdaş kadının, çevrenin, Cumhuriyet, laiklik bilincinin, sosyal paylaşıma ait değerlerin savaşımında merkezde, ödünsüz bir çizgide kalmak için hep direndi. Aslında Türkel Minibaş’ın kimliği, değerleri ile uysa da uymasa da, çok fazla değişik siyasal düşünceden sitelerde, hakkında yazılmış övgü yazılarını görünce gülümsedim. Öğretim üyesi, her yerde konferansçı, iyi konuşmacı, karşısındakileri tanıyor, her düşünceden insanları, hele de gençleri yakalamakta ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Akla kara kadar ayrı düşünceler zincirinden, yazılarından çok genç oldukları anlaşılan kişilerin aynı içtenlikle Türkel’in ölümünün acısını paylaşmaları umut verici.
Biliyorum; Türkel’in varlık, yaşam nedeni işte bu insanca iletişimdi.. Dün çok hasta olsa da, mektuplarına bakabilecek kadar ayakta olabilseydi, ona da birçok elektronik posta adresinden gelmiş AKP hükümetinin son 2B yağma yasasına ilişkin tepkileri okumadan geçemezdi. Belki de gelecek pazartesinin yazı konusu yapardı. Türkiye Ormancılar Derneği’nin, TEMA’nın ormanlar yağmasına ilişkin çığlıklarına kulak tıkayamazdı. “Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana, ormanlar 2B’ye!” dizelerine acı acı gülümser, iki kez Anayasa Mahkemesi’nden dönmüş, bu kez Tapu Yasası içinde gizlenmiş katliam yasasının yine Anayasa Mahkemesi’nden dönse de, seçim süreci yağması, oy vurgununda kullanılmakta olduğunun altını çizerdi.
Kim bilir, belki de kömür torbaları ile yetinilmeyen, beyaz eşya, mobilya rüşveti ile seçmen avına çıkılmasıyla, sosyal devlet arasındaki çelişkileri keskin, esprili bir dille anlatmayı yeğlerdi. Yıllar sonra Türk-İş, DİSK ve KESK’in kriz bahanesiyle işçi çıkarmalara karşı ortak eylem kararına sevinmişti.. Gerçek bir barışsever olarak Davos’taki ucuz şova acı acı gülümsemişti..
Hastalığı nedeniyle yatakta uzanma hakkı bile yoktu. Zorunlu dik duruşta beli çok ağrıyordu. Yine de yüksünmeyen, onurlu ifade ile birlikte “Ağaçlar ayakta ölür” sözünün heykeli gibiydi.. Işıklar içinde yatsın...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Kan donduran 'taciz' iddiası
- İmamoğlu'ndan, Tekin'e 'belgeli' kreş yanıtı
- TÜPRAŞ'tan açıklama geldi