Ankara Riyad’ın tuzağına düşmemeli

17 Aralık 2015 Perşembe

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman’ın, IŞİD ile savaşmak amacıyla Türkiye dahil 34 ülkenin katılımıyla kurduklarını açıkladığı “Teröre Karşı İslam İttifakı’na” kuşku ve kaygı ile bakmamızı gerektiren çok neden var.
Bunların başında, bu işin öncülüğünü Riyad’ın yapıyor olması geliyor. Temel dünya görüşü Vahhabi ideolojisine dayanan bir yönetime sahip olmasını bir yana bırakın, Suudi Arabistan’ın bölgeye demokrasi ve insan hakları getirme gibi bir gündemi yok, yapısı icabı da olması mümkün değil.
Riyad’ın asıl amacı İran’ın bölgesel etkinliğini elinden geldiğince azaltmak ve kendi önderliğinde Sünni iktidarların etkisini olabildiğince arttırmak. Suriye’deki asıl amacı da Esad rejiminin yerine, herkesi kucaklayan laik, çoğulcu ve demokratik bir iktidarı getirmek değil.
Asıl istediği Şam’ı İran’ın etki alanından kurtarmak. Buna Tahran ile yakın ilişkileri olan Bağdat’ı da ekleyebiliriz. Nitekim, bırakın İran ve Irak’ın “Teröre Karşı İslam İttifakı’na” davet edilmemiş olmalarını, bu ittifaka nüfusu ağırlıklı Şii olan tek bir ülkeye yer verilmiş değil ki, bu son derece manidar.
Manidar bir diğer husus ise Selman’ın, bu ittifakın, sadece IŞİD ile değil tüm “terörist” gruplarla savaşacağını söylemesidir. Buna “manidar” diyoruz çünkü şu anda bölgede herkesin “terörist” tanımlaması farklı. Moskova Suriye’deki Türkmenleri nasıl “terörist” ilan ettiyse, Riyad’ın da bu ittifakı “terörist” ilan ettiği Şii gruplara karşı kullanmaya çalışması olasılığı göz ardı edilemez.
Sonuç olarak bir “İslam İttifakı” olarak tanımlansa da Suudi Arabistan’ın kurduğu bu oluşuma bir “Sünni İttifakı” demek daha doğru olur.
Hal böyle olunca Türkiye’nin bu ittifaka katılma konusunda, Başbakan Davutoğlu’nun sözlerinde de yansımasını bulan, hevesini anlamak mümkün değil.
Gerçek bölgesel niyetleri konusunda dünyada hâlâ kuşkular bulunsa da Ankara, en azından söylem bazında, bölgenin mazlum halklarına demokrasi ve insan hakları getirme amacını güttüğünü iddia ediyor.
Demokrasi ile yakından uzaktan ilgisi olmayan bir ülke tarafından mezhepsel amaçlarla kurulan bir ittifakta yer alarak, bölgedeki tehlikeli bölünmüşlüğün daha da derinleşmesine katkıda bulunmanın, Türkiye’nin bölge için arzuladığını iddia ettiği demokratik emellerine nasıl hizmet edeceği belli değil.
Varabileceğimiz tek sonuç, AKP iktidarının da aslında Ortadoğu’da demokrasi falan değil, Sünni egemenliğini hâkim kılma peşinde olduğu savıdır.
AKP iktidarı böylece Ortadoğu genelinde yaptığı vahim hatalara bir yenisini ekleyerek, Türkiye içinde de huzursuzluk yaratma potansiyeline sahip bir adım daha atmış oluyor. Üstelik bunu ne Meclis’te, ne de toplumda tartışılmasına izin vermeden, kamuoyunun dikkatinden kaçırırcasına, ülkeye yeni bir oldubitti dayatma şekilde yapıyor.
Burada “ABD, Avrupa hatta Rusya bile bu ittifaka onay veriyorlar” argümanına sarılmak da meseleyi saptırmak olur. Bu ülkelerin konuyla ilgili açıklamalarına dikkatlice bakılacak olursa, “Teröre Karşı İslam İttifakı’na” verdikleri onay, bazı kuşkularla bezenmiş olan şartlı bir onaydır. Sonuçta, söz konusu ittifakın “mezhepsel kompozisyonu” onların gözünden de kaçmış değil.
Fakat Suudi Arabistan önderliğindeki Müslüman ülkeler IŞİD ile savaşmak üzere Suriye ve Irak’a asker göndermeyi kabul ediyorlarsa, kendilerini asker göndermekten kurtaracağı için, buna hayır demeyeceklerdir.
Suudi Arabistan da bunu bildiği için Batı’nın “IŞİD korkusunu” kendi bölgesel emelleri için kullanmaya çalışıyor. Türkiye, Yemen’deki askeri müdahalesini yüzüne gözüne bulaştırarak beceriksizliğini zaten kanıtlamış olan Riyad’ın bu tuzağına düşmemeli…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları