AKP’nin yanlış hesabı bu kez Bağdat’tan döndü

15 Aralık 2015 Salı

Türkiye’nin önünü arkasını hesaplamadan Musul yakınlarındaki Başika’ya en hassas dönemde konuşlandırdığı askerlerini, Bağdat’tan gelen ve Moskova’nın desteklediği protestolar üzerine geri çekmeye başlaması, AKP’nin “stratejik öngörüsüzlüğünü” bir kez daha
gözler önünde seriyor.
Türkiye’nin, IŞİD karşıtı Peşmergeler ile Arapları eğitmek için sessiz sedasız o bölgeye gönderdiği az sayıdaki askerinin de son yaşananlar ışığında orada kalıp kalamayacakları şu aşamada belli değil. Geri çekilen askerler büyük olasılıkla Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin topraklarına yerleştirileceklerdir.
Ancak bu Türkiye’nin uğradığı itibar kaybını örtmeye yetmeyecektir. Kısacası Ankara, sahadaki gelişmeleri doğru okuyamaması ve herkesin son derece duyarlı olduğu bir zamanda göze batan hatalı adımlar atması nedeniyle, sağladığı göreli avantajları da kaybediyor.
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan daha geçen gün, Başika kampını kastederek, “Oradaki askeri çekmek söz konusu olamaz” diye, Bağdat’a meydan okurcasına konuşmuştu. Ardından, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze için sık sık kullandığı söylemi kullanarak, “Irak merkezi yönetimi oradan ülkemize yapılacak herhangi bir terör saldırısına tedbir alamazsa, tedbiri biz alırız” diye eklemişti.
Bu lafları son gelişmeler ışığında, Ankara’nın hem Suriye, hem de Irak bağlamında örneklerini daha önce de gördüğümüz gibi, havada kalmış oluyor. Türkiye AKP’nin herhangi bir “stratejik derinliği” kalmamış olan hayalperest politikaları nedeniyle kelimenin tam anlamıyla edilgen bir ülke konumuna düşürüldü.
Burada bazılarının, “Ne yani! Herkes orada cirit atarken Türkiye kendi çıkarlarını korumasın mı” şeklindeki suçlayıcı sorusunu duyar gibiyiz. Her ülke gibi Türkiye’nin de bölgesinde ve uluslararası düzeyde çıkarlarını koruma hakkı vardır. Bunun başlıca araçları ise sırasıyla diplomasi, ekonomik güç ve askeri güçtür.
Ülkenin hayati çıkarlarını korumak için bu “üçlü” ülkenin var olan gücüyle orantılı olarak rasyonel bir şekilde kullanılır. Elde edeceğiniz sonucu ise ne yapmak istediğiniz değil, sahadaki koşullar ve mevcut gücünüz belirler. Herkes niyetten ziyade sonuca bakar.
Başka bir ifadeyle, “Diğerlerini bilemeyiz. Biz onurlu, ilkeli ve şerefli dış politika güdüyoruz. Yalnız kaldıysak, bu olsa olsa değerli bir yalnızlıktır” söyleminin, herkesin köşe kapma yarışı içinde olduğu “gerçek dünyada” bir geçerliliği yok.
AKP iktidarı, hassas coğrafi konumumuz ve tarihten aldığımız dersler nedeniyle Cumhuriyetimizin geçmişte titizlikle gözettiği hassas dengeleri, İslami/mezhepsel hayallerle bezenmiş büyük emelleri adına göz ardı etti. Bunu yaparak da Türkiye’yi içinden çıkılması zor durumlara sürükledi.
“Daha önce gösterilmekten adeta korkulan Türkiye’nin asıl gücünü göstereceğiz” diyerek aşırı iddialı bir şekilde yola çıkarak sonuçta Türkiye’yi edilgen ve etkisiz bıraktı. Üstelik bunu, Irak ve Suriye diye devletlerden artık söz edilemeyeceği Ortadoğu’da yeni sınırların ve dengelerin kurulduğu bir sırada yapmayı başardı.
Bugün Türkiye, her anlamda büyük güçlerin gölgesinde hareket etmek zorunda bırakılan bir ülkedir. Yakın müttefiki ABD bile AKP’nin bölgedeki hedefleri hakkında ciddi kuşkular besliyor. Avrupa ise sadece mülteci sorununu çözmesi için Ankara’ya yüz veriyor.
Bunun yanı sıra Türkiye’nin kuzeyinde Rusya ile doğusunda ise Irak ve İran ile gergin ilişkileri var. “Suriye masasının” kurulmasına çalışıldığı şu sıralarda Türkiye’nin o masada kendisine nasıl bir yer edineceği ise meçhul. Moskova, Bağdat ve Tahran’a kalacak olsa o masanın ucunda bile kendisine yer bulamayacak.
Sonuçta AKP’nin yanlış hesabı bu kez Bağdat’tan döndü. Dış politikada bu minvalde seyretmeye devam ettikçe başka yerlerden de döneceği kesin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları