Şahin Aybek

Endüstri devrimi okullarının sonu mu?

09 Ocak 2023 Pazartesi

Doğu Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Yaşar Özden ile dijital çağın gerektirdiği becerileri, Covid 19 sonrası eğitimdeki değişimleri ve öğretmen adaylarının yetiştirilme süreçlerini konuştuk. 

“Bilmek yetmez, yapabilmek gerekir. Daha ileri becerilere sahip bireyler, işin değişen doğasına uyum sağlamak için yeni teknolojilerden daha iyi yararlanabiliyorlar. Bütün meslekleri icra edecek kişilerin, alan bilgilerin sağlam (AB), bu alan bilgisini kullanmalarını sağlayacak meslek bilgisi (MB) ve bu bilgileri Teknoloji kullanarak yapmalarına neden olacak Teknolojik Formasyon (TF)’a sahip olarak yetiştirmemiz gerekiyor.”

Yaşar hocam dijital çağda teknolojideki ilerlemeler yeni beceriler mi gerektiriyor? Bunu sanayi devrimi bağlamında tarihsel süreç içerisinde nasıl ele alabiliriz?

Atsız arabaların gelmesinde olduğu gibi? Atsız araba (horseless carriage)?  Aslında, bu terim aklıma “wireless phone” terimini getirdi, atsız araba, kablosuz telefon gibi terimler yeni teknolojinin sahip olmadığı şeyleri söyleyerek yeni bir teknolojinin eskisiyle karşılaştırıldığı durumlardır. Sonuçta yeni teknolojiyi açıklamak/kabul ettirmek için eski teknolojide ısrarcı olmak çok eski bir insan alışkanlığıdır. Henry Ford’un üretim bandı fikriyle seri üretime başlayan arabalara karşı o dönemlerde “The horse is here to stay, but the automobile is only a novelty — a fad” (“At burada kalacak ama otomobil sadece bir yenilik, geçici bir heves”) şeklinde öngörü dolu yorum yapanlar ve yeniliğe karşı direnenler hep olmuştur. Bunun benzeri öngörüleri tarihin her devrinde ve her yenilik geldiğinde bulmak çok zor değildir, örneğin; “Makineler işimizi elimizden almaya geliyor” paradoksu en azından 18. yüzyılın başlarında dokuma işlerinin sanayileşmesiyle verimliliği artıran ve binlerce işçinin sokağa atılacağı korkusundan bu yana yüzlerce yıldır gündemde olan bir konu. Bunun sonucunda işçilerin yer değiştirmesi, tıpkı geçmişte olduğu gibi hala endişe yaratıyor. 

1589'da İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth, din adamı William Lee’nin bir örgü makinesi için kraliyet patenti için başvurduğunda paniğe kapılarak: "Bu buluşun zavallı uyruklarıma ne yapacağını bir düşünün, bu gerçekleşirse onları istihdamdan mahrum ederek kesinlikle yaşamlarını mahvedecektir" demiştir.

1880'lerde Qing hanedanı, bagaj taşıma işlerini kaybetmenin sosyal kargaşaya yol açabileceğini savunarak Çin'de demiryolları inşa edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır.

19. yüzyılın başlarında, Ludditler, buhar gücünün körüklediği genel ekonomik büyümeye rağmen, İngiltere'deki işlerini korumak için makineleri sabote etmişlerdir. 

Robot kaynaklı işsizlik korkuları, gelecekte ortaya çıkacak işler hakkındaki tartışmalara hep hakim olmuştur. Fakat, nedense bunlar insanlara sadece zaman kaybettirmekten öteye geçememiştir. Hızlı uyum sağlayanlar hep bir adım öne geçmiş direnenler ise kaçan trenlerin arkasından ağıt yakarak içinde oldukları zamanın köleleri olarak kendilerine sunulanlarla yaşamalarına devam etmek zorunda kalmışlardır. Günümüzden geriye doğru gidecek olursak birden fazla devrim niteliğindeki  büyük değişimlerin yaşandığı dönemleri tanımlamak mümkün olabiliyor. Bu değişimler için çok değişik tanımlamalar yapılabilse de günümüzde en yaygın olarak “4. Sanayi Devriminin” içinde olduğumuz fikri kabul görmektedir. Bundan önceki üç sanayi devrimlerinden farklı olarak bu dönem insan-robot ilişkilerinin çok geliştiği bir dönemi simgelemektedir. İnsan-robot ilişkisi aslında insan-makine ilişkisinin bir formu olup bunun dışında birçok farklı insan-makine ilişki modu bulunmaktadır. Bunlar bu çağa özgü değişimler olarak yaşamımızda yer alırken birçok yenilik gene tipik insan özelliği olan “yeniliğe direnç” nedeniyle insanlar tarafından  dışlanmaktadır. Teknolojideki hızlı değişim, hangi işe özgü becerilerin gelişeceğini ve hangilerinin yakın gelecekte modası geçeceğini tahmin etmeyi zorlaştırıyor. Geçmişte, teknolojik ilerlemenin yol açtığı beceri gereksinimlerindeki değişimlerin kendilerini göstermesi yüzyıllar sürdü. Fakat Dijital çağda, teknolojideki ilerlemeler görünüşte bir gecede yeni beceriler gerektiriyor. Yeni becerilerin değişimi konusunda bir örnek vermek gerekirse yaklaşık 30 yıl içerisinde aynı pozisyon için verilen ilanlara baktığımızda;

Tablo: Sosyo-davranışsal beceriler daha önemli hale geliyor Çin'in Şangay kentindeki bir Hilton Oteli yönetici adayının iş gereksinimleri

Kaynaklar: 

1986: Wenhui News, 17 Ağustos 1986, http://www.sohu.com/a/194532378_99909679; 2018: https://www.hosco .com/en/job/waldorf-astoria-shanghai-on-the-bund/management-trainee-front-office.

Not: BT = bilgi teknolojisi.

Geçen yüzyılda önemli olan becerilerin yerine üç tür becerinin giderek daha fazla önem kazandığını görebiliyoruz. Bunlar sırasıyla, 

    • karmaşık problem çözme gibi gelişmiş bilişsel beceriler, 

    • takım çalışması gibi sosyo-davranışsal beceriler ve 

    • muhakeme ve öz-yeterlik gibi uyum sağlamayı öngören beceri kombinasyonları. 

2001 yılından itibaren, rutin olmayan bilişsel ve sosyodavranışsal becerilerin yoğun olduğu mesleklerdeki istihdamın payı, gelişmekte olan ekonomilerde yüzde 19'dan yüzde 23'e ve gelişmiş ekonomilerde yüzde 33'ten yüzde 41'e çıkmıştır.

Bu tür becerilere sahip bireylerin oluşturduğu bir toplum için ise, iyi yetiştirilmiş insan kaynağı ve yaşam boyu öğrenme gerekmektedir. Çünkü, daha ileri becerilere sahip bireyler, işin değişen doğasına uyum sağlamak için yeni teknolojilerden daha iyi yararlanabiliyorlar. Buraya kadar teknoloji-insan etkileşimi sırasında ayağımızın altından kayan halının toplum üzerindeki etkilerinden örnekler vermeye çalıştım. İş sonunda gene iyi yetişmiş insan ve bu insanların teknolojik değişimlere paralel olarak oluşan çok hızlı değişimlere uyum sağlayabilmesi için yaşam boyu eğitim, eğitim  yine eğitim sonucuna getirdi. Aslında, 2020 mart ayında bütün dünyada başlayan ve bütün toplumları etkileyen COVID-19 salgını eğitimde kökten büyük değişimlere neden oldu. Sanayi devriminin bilgi aktarımı/yükleme temeline dayanan seri üretim paradigması bir anda bu üretim sisteminin okul tabanının ortadan kalkmasıyla büyük bir paradigmatik sorunla karşı karşıya kaldı. Sanayi devrimine paralel olarak şekillenen sınıf olarak yapılanan üretim tezgahlarında 50 dakika ders 10 dakika ara olarak gerçekleştirilen bilgi yüklemesiyle hayata hazırlanan bireyler aslında bu çağın gereklerini tam olarak karşılayamıyorlardı. Değilse, Koç, Sabancı ve diğer sanayi üreticileri neden kendi okullarını kurup, kendi fabrikaları için uygun eleman yetiştirme işine soyunmak zorunda olsunlar. Günümüz, eğitim kurumları mezunları işe başladıklarında işi öğrenmeleri için fazladan eğitim alıyorlarsa bunun nedeni günümüz okullarının çağın ihtiyacı olan bireyleri yetiştirememesinde yatmaktadır. Bugünün eğitim sistemi hayata hazır olmayı hala “BİLMEK yeterli” formülünde olduğunu varsaymaktadır. Halbuki, bu çağda “Bilmek yetmiyor, YapaBilmek gerekiyor”. Fakat, günümüzün ihtiyacı olan “Yapabilen bireylerin” yetiştirilmesinde çok önemli rol alacak öğretmen adaylarının lisans öğretim programlarına baktığımızda (Yüksek Öğretim kurulu tarafından güncellenen en son  Öğretmen Yetiştirme programları);

Teorik ders saatlerinin ortalama %84,85 uygulama saatlerinin ise %15,15 olduğunu görüyoruz. Kısacası, bilgi yüklediğimiz Öğretmenler yetiştirmeyi amaç edinmiş durumdayız. Aslında, bu tablodaki sayılar neden çağın bireylerini yetiştiremediğimiz konusunda bize yeterince ipucu vermektedir. Yukarıda yazdığım bir cümleyi biraz değiştirerek tekrarlayacağım “Bilmek yetmez, yapabilmek gerekir, bilenler kusura bakmasın GOOGLE’ı işe aldık”. Evet, WEB’teki gelişmeler artık bilgiye (kitap bilgisi) erişimi hem de tek formattan kurtararak (yazı, ses, görüntü, animasyon, simülasyon vb.) sınırsız hale getirdi. Artık sanayi devrimi öncesi/sonrası okullarda olduğu gibi bilgiyi aktaran bilge insanlar yerine bu bilgiyi kullanabilecek bilgi, beceri ve tutumlara sahip bireylerin yetiştirilmesini sağlayacak Öğrenme Yardımcılarına ihtiyaç bulunmaktadır. Aslında, yukardaki tabloda bütün alanlarda ezici olarak verilen teorik bilgilerin çoğuda günümüz ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır.

Güncel teknolojik yönelimlere baktığımızda karşımıza, Yapay Zeka ve robotlar, Blok zinciri, Artırılmış Gerçeklik ve Sanal Gerçeklik, Akıllı Uygulamalar (I – Uygulamalar), RPA (Robotik Süreç Otomasyonu), Big Data, Biyomühendislik, Temiz enerji, Mobilite, WEB 3.0, Uzay teknolojileri, Bulut ve uç bilgi işlem, Yeni nesil materyaller gibi başlıklar çıkmaktadır. 12 yıl süren Temel Eğitim sırasında bu başlıklar için öğrencilerin ne kadar bilgi aldıkları ve uygulama yaptıkları konusunda çok söz söylemeye gerek var mı? Yukarıda sayılan güncel yönelimlerin büyük çoğunluğu teknolojik bilgi, beceri ve tutum gerektirmektedir. Kısacası, hizmet öncesinde Öğretmenlerimize çağın gereği olan Teknolojik Formasyon verilebilmekte midir? Gene Yüksek Öğretim Kurulunun sayfalarında yer alan Öğretmen Yetiştirme Lisans Programlarına bakacak olursak; 

Kaynak: https://myozden.blogspot.com/2018/06/yeni-ogretmen-yetistirme-lisans.html

İki program hariç öğretmen adaylarımız bir tane teknoloji içerikli ders almaktadırlar ve bu derslerin çoğunluğu uygulamalı olarak verilse de çağın gereği olan Teknolojik Formasyonu edinmelerine yetmemektedir. Gene geldik yazının giriş kısımlarındaki soruna, çağın gereğine uygun yetişmiş Öğretmen bulabilmek için mecburen Öğretmenlere hizmet içi eğitimler (lisans eğitimlerindeki eksiklerini tamamlamak için) verilmesi zorunlu hale gelmektedir.

 COVID-19 salgını eğitim sistemlerinde nasıl değişimlere yol açtı?

Öğretmen yetiştirme programlarına dalınca asıl büyük değişimi unuttuk biraz; “COVID-19” evet bu salgın eğitim/öğretim sistemlerinde çok büyük değişimlere neden oldu. Sanayi devrimi okullar devre dışı kalınca eğitim/öğretim etkinlikleri için TEKNOLOJİ kullanmadan çözüm bulmak neredeyse olanaksız hale geldi. Mutlak kapanma dönemlerinde daha önce Teknoloji kullanmayı çağa uymak olarak algılamayan Veli ve Öğretmenler, öğrencilerin karşısında çaresiz kaldılar. Bunun başka sebepleri de vardı örneğin, gerekli teknolojik cihazlara sahip olma bir sorun olarak karşımıza çıksa da asıl sorun Öğretmenlerin bu tür sanal ortamları eğitim ve öğretim için kullanmalarına hazır olmamalarından kaynaklandı. İlk çözüm olarak günümüz sınıflarının vaz geçilmezi ve eğitim sisteminin bence en büyük sorunu olan sunum programlarını kullanarak durum geçiştirilmeye çalışıldı. Yüz yüze yapılan eğitimlerde öğrenci-öğretmen ilişkisini aktarıcı-dinleyen moduna hapseden yöntem COVID-19 döneminde hiçbir değişim yapılmadan sanal sınıf ortamlarına taşındı. Bu ise öğrencilerin daha fazla dersten kopmasına neden oldu. Sunum için hazırlanan saydamları kullanarak oluşturulan çoktan seçmeli sınavlar ise öğrencilerin çok hoşuna gitti çünkü bu döneme kadar başarılı olamadıkları birçok dersi bu sınavlarda çok yüksek notlar alarak tamamladılar. Bunun yanında Teknolojik Formasyona sahip okullar, sınıflar ve öğrencilere sahip ortamlarda eğitim/öğretim kayıplarına uğramadan bu dönemi kapatabildiler ve bu yeni eğitim/öğretim paradigmasına hazırlık yapma ve uygulama şansını buldular. Şimdi okullar açıldı bir gurup Ludist gene sanal ortam çocuklarımız için çok zararlı oldu gibi söylemlerde bulunuyor. Aslında, bu COVID-19 mutlak kapanmaları sanayi devrimi okullarının sonunun geldiğinin habercisidir. Atsız araba, kablosuz telefon örneklerinde olduğu gibi ilerde sanal öğrenme, uzaktan öğrenme gibi kavramların içi boşalacak ve eğitim-öğretim bu günkü formatından başka bir şekle dönüşecektir. Örneğin, artık bilgi aktarmak için 50 dakika ders, on dakika ara formatıyla hazırlanmış Öğretim programlarının yerini daha çok teknolojinin eğitime koşulduğu öğretim programları, öğretim yöntemleri, öğretim materyalleri alacaktır. Aslında, güncel bir slogan olan “Geliyor, gelmekte olan” tamda bu değişim için uygun görünmektedir. 

Sonuç olarak, bundan sonra ne yapmalıyız sorusu için geç kalsak da zararın neresinden dönülse kardır deyip sadece öğretmen yetiştirme işinde değil bütün meslek alanları için planlamalar yapıp uygulamaya sokmamız gerekecektir. Unutmamalıyız ki bütün meslekleri icra edecek kişilerin, alan bilgilerin sağlam (AB), bu alan bilgisini kullanmalarını sağlayacak meslek bilgisi (MB) ve bu bilgileri Teknoloji kullanarak yapmalarına neden olacak Teknolojik Formasyon (TF)’a sahip olarak yetiştirmemiz gerekiyor.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları