Özdemir İnce

Salman Rüşdi

26 Ağustos 2022 Cuma

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, Şeytan Ayetleri adlı kitabın yazarı Salman Rüşdi’nin ABD’de bıçaklı saldırıya uğramasıyla ülkesinin ilişkisinin olmadığını söylemiş. Tersi kanıtlanana kadar bu açıklamaya inanmak gerekir. Gerekir ama “hayat” ile bir “fiction” (kurmaca, yapıntı) olan roman arasında doğrudan ilişki kurup ölüm fetvası vermesi de çok korkunç.

İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu İmam Humeyni’nin Salman Rüşdi hakkında 1989 yılında verdiği fetvanın 32. yıldönümü. Benim adını duyunca Türk sandığım Lübnan asıllı Hadi Matar, Salman Rüşdi’yi 16 Ağustos 2022 günü öldürmek istedi, dört günlük gecikme saldırının hesaplı bir eylem olduğunu kanıtlamakta. Adam 24 yaşında ve 32 yıl önce verilen bir fetvayı uygulamış.

İran’daki El-Mustafa Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüccetül İslam Halid Gafuri, Mehr Haber Ajansı’na verdiği demeçte, İmam Humeyni’nin tarihi kararını değerlendirmiş ve “İmam Humeyni, söz konusu fetvayı hiçbir zaman göz ardı etmedi ve onu vefatına kadar değiştirmemiştir” demiş ve eklemiş: “Elbette fetvanın yerine getirilmesi Müslümanların bizzat gidip Rüşdi’yi katletmesi anlamına gelmez. Müslümanlar en azından onun çirkin eylemini bazı faaliyetlerle kınayabilirler. Günümüzde Kuranıkerim ve Peygamber Efendimize (SAV) yapılan hakaretlerin sebebi fetvanın göz ardı edilmesidir. Salman Rüşdi yaptıklarından asla pişman olmadı ve tövbe bile etmedi, bu yüzden çıkarılan fetva hâlâ geçerlidir.”

5 Temmuz 2022 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan “Hz. İsa Zor Durumda” adlı yazımdan bir alıntı yapacağım:

“Gazetelerde okudum: Mel Gibson’ın yönetmenliğini yaptığı, benim doğru çevirisi ‘Tutku’ değil ‘İsa’nın Çilesi’ olması gerektiği kavgasını verdiğim filmde Hz. İsa’yı canlandıran James Caviezel bir haftalık Meksika turnesine çıkmış. Burada halk, ünlü aktörden hastaları iyileştirmesini, mucize göstermesini (gazetedeki çeviride ‘bazı olağanüstü haller göstermesi’ni diyor) istemiş. James Caviezel zor durumda kalmış. İnsanlara kendisinin Hz. İsa olmadığını, onu sinemada canlandıran bir aktör olduğunu bir türlü anlatamamış.

Kimilerinin yere göğe sığdıramadıkları ‘halk’, dünyanın her yerinde ‘halk’tır! Abartmanın, kutsallaştırmanın gereği yok”. (Hürriyet, 8 Ağustos 2004).

 Daha önce de yazdım: TRT televizyonunun kurulduğu yıllarda gösterilen filmlerden birinde diyelim ki bir avukat müvekkilesini taciz ediyor ya da karşı taraftan rüşvet alıyor. Ertesi gün herherhangi bir baro, genel müdürlüğe “Şerefli Türk avukatı böyle aşağılık bir davranışta bulunmaz!” diye kınama telgrafı gönderirdi. Aynı şey filmde suç işleyen şoförle ilgili olarak Şoförler Derneği tarafından tekrarlanırdı. Genel müdürlüğün talimatı üzerine, gerçek hayat ile bir “fiction” arasında bağlantı kurup alınmanın akla uygun bir tepki olmadığını açıklamak bana düşerdi.

İslamın bağnaz, çağının çağdaşı olamayan kesiminin Salman Rüşdi’nin yazdığı bir roman yüzünden ölüme mahkûm edilmesini sağlıklı kafa ile anlamak mümkün değil. Bu akıl almaz tepkinin kökeninde, anlaşılan, dipsiz bir “hüsran” (frustration, disappointment, chagrin, defeat) var. Bu duygu, ne yazık ki Haçlı Seferlerinden bu yana hiç geçmedi. Oysa Hıristiyan dünyası, o seferler sırasında İslam dünyasının bilim ve bilgeliğini öğrenerek düşünsel ve bilimsel engelleri aşıp bugünlere ulaştı. Bu hüsranın nasıl oluştuğunu Amin Maalouf’un Arapların Gözünden Haçlı Seferleri adlı inceleme kitabından öğrenebilirsiniz. Kitabı Telos Yayınları’nı yönettiğim sırada 1997 yılında yayımlamıştım. Şimdi Yapı Kredi Yayınları’nda var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları