Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Eski yazılar 5
Demokrasi kendine uygun olmayan bir ekolojik ortamda, düşmanlarının elinde silaha dönüşebilir. Bunun en son örneğini son iki seçimde gördük. Demek ki demokrasinin meşru olmayanı meşrulaştırmak gibi bir yeteneği var. Hürriyet Pazar’ın 13 Ekim 2002 sayısında yayımlanan yazımda demokrasinin bir başka sıkıntısını okuyacaksınız.
***
NE OLACAK BU DEMOKRASİNİN HALİ?1
Seçmen nabzını tutmak için gittiğim Almanya’da tanıdığım bir üniversite öğretim üyesini dinliyorum. Bir Türk, bir genç kadın. Şöyle diyor:
“Günümüz demokrasilerinde sinir bozucu bir durum söz konusu: negatif oy. Bir parti iktidarı almasın diye o partiyi alt etmesi muhtemel bir partiye oy vermek. Ne var ki oy verdikleri partiden de ikna olmuş değiller. Böylece seçme hakkı, negatif seçim olarak ortaya çıkıyor insanlarda. Bu da çok rahatsız edici bir şey. Bir partiyi seçiyorsam o partinin programı için seçmeliyim, ilkeleri için seçmeliyim, temsil ettiği bir şey için seçmeliyim... Bir başka partiyi iktidara getirmemek için değil. Demokrasinin sonuna yaklaşmak olmasa bile demokrasinin sorgulanması gibi geliyor bu bana. Ben ‘negatif oy’ değil ‘Pozitif oy’ kullanmak isterdim. Onayladığım, paylaştığım bir politika için oy kullanmak isterdim. Bu ne Türkiye’de ne de Almanya’da söz konusu. Galiba bütün dünyada böyle bu.”
Şu anda Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü’nde konuk olarak ders veren, Heidelberg Üniversitesi emekli Ordinaryüs Profesörü Dr. Hans J. Vermeer, eylül başlarında Germersheim’da sohbet ederken, Alman siyasal partilerinin özelliklerini giderek yitirip birbirlerine benzemeye başladığından söz ediyordu: “Sosyal Demokratlar’ın politikalarını sosyal demokrat olarak nitelendirmek artık çok zor. Hıristiyan Demokratlar’ın Hıristiyanlıklarını da sorgulamak zorundayız. Partiler birbirlerini içeriyorlar artık. Bu da seçmeni kararsızlığa sürüklüyor.”
Birbirine benzeyen yıpranmış ve yorgun partiler arasında seçmen hangisini seçecek? Seçmenin eskisine oranla çok daha bilinçli seçici olması, duygularından çok kafasını kullanması gerekiyor.
Seçmen de yorgun. Zihinsel olmaktan çok duygusal bir yorgunluk bu. Birbirine benzeyen partiler ve politikacılar arasında “iki arada bir derede kalmış” olan duygusal seçmenin bıkkınlığı seçme eylemini olumsuz etkiliyor. Öfkeli seçmen ya tepki oyu kullanıyor ya da giderek sandıktan uzaklaşıyor. Bilinçsiz basının pohpohlamasına bakmayın, “öfkeli seçmen” demokrasi için dinamitten farksız. Artık her seçmenin kendisi için özel bir parti istediğini söylersek abartmış olmayız. Üstelik kimi “munkabız zevat” bunun bir entelektüel seçkinlik olduğunu sanıyor. Oysa tam tersine hastalıklı bir ruhsal durum: Kendi kendinin bireysel partisi olmuş... Tam anlamıyla egosantrik bir sapma.
Böyle bir seçmenin sağlıklı seçim yapmasından kuşku duyarım. Yap(a)mıyor zaten. Seçmenin mürekkep yalamışı ya sandığa gitmiyor ya da sandığa boş oy atacağını söylüyor. Ordinaryüs Profesör Hans J. Vermeer bu durumu “seçmeme özgürlüğü” olarak tanımlıyor.
Seçmenin avâmına gelince: Avanta peşinde, her seçimde parti kapısı değiştiriyor. Üstelik bu beleşci seçmen, seçim âlimleri tarafından “protestocu” sıfatıyla taçlandırılıyor.
İrdelediğim üç durum arasında, kullananı mutsuz etse de tatmin etmese de “negatif oy”u daha yararlı ve olumlu buluyorum. Türkiye gibi bir ülkede seçmeme özgürlüğünden yararlanmak sorumsuzlukla eş değerde. Bu noktada “boş oy”cu negatif özgürlüğün özgürlük olup olmadığını da tartışabiliriz. “Bu” negatif özgürlük tam anlamıyla bir zihinsel tembellik ve konformist bir züppelik. Yani oy kullanmamanın öyle övünülecek bir erdemi yok.
Bitirirken şunu da söylemeliyim: “Merkez” afyonuyla giderek birbirine benzeyen partiler ve politikacılar, egosantrizme sığınan yorgun ve mağrur seçmen, boş vaatlerle kendinden geçen genç lümpen, hep birlikte demokrasinin mezarını kazıyorlar. Türkiye, bu arada, bu “yanlış seçmen” yığışımı yüzünden Avrupa Birliği’ne giremez ve ardından yeni ve eski Türki geleneklere uyarak kendisine bir “ömür boyu başkan” seçerse ben hiç şaşırmam! (Hürriyet Pazar, 13 Ekim 2002)
***
Şimdi bir fakültede dekan olan genç kadın haklıydı. Ama Türkiye’nin son seçimleri ve seçmenleri üzerine konuşmuş olsaydı haklı olamazdı. Türkiye’de negatif seçmen zorunluydu, gelecek seçimde de zorunlu olacak.
“(Türkiye) yeni ve eski Türki geleneklere uyarak kendisine bir ‘ömür boyu başkan’ seçerse ben hiç şaşırmam.” 21 yıl önce yazdığım bu cümleyi okuyunca bağrıma bir hançer saplandı. “Şom ağızlı lanet herif” dedim kendime.
1 Özdemir İnce, 100 Pazar Yazısı, Ümit Yayınları 2004, s.51.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!