Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kentsel varoluşun insan gerçekleri

10 Şubat 2022 Perşembe

Bu kez size Müfit Akyos’un kentsel varoluş üzerine önemli yazısını sunuyorum. Kenti yönetenlerin çoğu konuda kentte yaşayanların aklına başvurmasının önemi üzerine bu yazısı HBT’de yayımlandı. Pazara buluşmak üzere...

***

Akıllı şehirleşme kimin yararınadır sorusu ile başlayalım. “Politika olarak akıllılığın estetikleştirilmesi” olarak sunulan teknoşovenist ütopya imajının “akıllanan şehirde” yaşayan herkesin yararına olacağı söylenebilir mi? Var olan düzenin (üretim ilişkilerinin) üzerine kurulması durumunda da mı? Başta akıllı şehrin sunacağı hizmetlere veya kolaylıklara kimlerin daha kolay ulaşacağı, kimlerin daha fazla kullanacağı, bedelinin ödenebilirliği vb. sorularına yanıt verilmesi gerekir.

Daha öncesinde ise akıllı şehrin öncelikleri ve kullanım amacı ile tasarımlanma biçimi üzerinde daha fazla düşünmek ve dikkatli olmak gerekmez mi? Kentlerde aşırı düzeyde yaşanabilen toplumsal eşitsizlikleri ve sınıfsal farklılıkları azaltacak, özgürlük ve ortak kullanım alanlarını artıracak bir akıllı şehir inşası olası mıdır?

Kentin coğrafyasından, tarihinden, kültürel birikiminden etkilenen bütün sosyal ilişkilerinin odağında yer alan bireysel veya kolektif insan ilişkileri ve gereksinimleri akıllı şehir uygulamalarıyla bir algoritmaya indirgenebilir mi?

KENTLER ÖZEL ALANLAR

Akıllı şehir uygulamalarında temel hata, dünyanın mükemmel bir şekilde bilinebilir ve sayısallaştırılabilir doğrusal süreçlerden oluştuğunun varsayılmasıdır. Teknik olarak ise bir grup bilişim teknolojisinden oluşan anahtar teslim bir iş olduğu ve bir kez uygulandığında sapma ve bozulma olmaksızın tutarlı ve her koşulda çalışacağının varsayılmasıdır.

Oysa ki kentler (her bir kent), insanların kültürel birikimlerinin dışavurumları ile özgün uygarlıklar geliştirdikleri özel alanlar olageldiler. Bunu yaparlarken oluşan sosyal ağların, etkileşimlerin içerdikleri derinliğin, çeşitliliğin, karmaşıklığın ve çelişkilerin, özgünlüğün algoritmalarla tanımlanması olası değildir. Kenti yalnızca altyapı boyutu ile gören akıllı şehir uygulamaları teknolojinin her zaman en iyi, uygun ve nesnel çözümler sunduğu varsayımından hareket ettiğinden kentlerin uygarlık odakları olma özelliklerini ortadan kaldırma tehlikesini taşımaktadır.

Felaketlerin aklımızı başımıza getirmeye yarayacağı gibi kaderci bir anlayışta değilim elbette. Ancak toplumsal hatta küresel değerlendirme ve gözden geçirmelerin genellikle insanlığı sarsıcı olaylar sonrasında yapıldığı da bir gerçek.

Covid-19 yaygın salgını başta küresel eşitsizlikler olmak üzere sağlık sistemlerinden tarıma ve beslenmeye kadar kurulan neoliberal sistemlerin iflas ettiğini göstermedi mi? Neoliberalizmin kent siyasalarına etkisi piyasa kurallarının engelsiz işletilmesi biçiminde oldu. Kentsel gelişimin finansmanında finansal piyasaların etkin olması, kent hizmetlerinin vatandaşın (müşterinin?) gerçek gereksinimleri dikkate alınmaksızın özelleştirilmesi, kent yönetiminin kamu-özel ortaklıklarına itilmesi bunun örnekleridir.

Bunların sonucunda, kent varlıklarını piyasaya bağlayan neoliberal kentleşmenin ortaya çıkışıyla “yaratıcı, yenilikçi, rekabetçi, akıllı kent” gibi tasarımlar piyasacı bağlamda desteklenmeye başlandı. Özetle kentler yenilikçilik potansiyelinin en yoğun olduğu bölgeler olsalar da karmaşık yapılanmaları, nüfus yoğunluğu, işsizlik, evsizlik, kaynaklara erişememe, bireyselleşme (sahipsizleşme), eşitsizliklerin görünür olması vb. olumsuzluklarıyla sorunların yoğunlaştığı yerler haline getirildi. Bu durumda önceliklerimizin bize gösterilenler değil ve fakat gerçeklerin bize işaret ettikleri olduğunu görmemiz daha doğru olacaktır.

DEMOKRATİK KATILIM

Sonuç olarak kentleri, yağmaya açık bir meta olmaktan çıkarmak üzere toplumsal, sosyolojik ve ekonomik boyutlarıyla ele alan kentin aklını temsil edenin esas olarak kentlinin aklı olduğunu kabul etmek, gerçeklerin bize işaret ettiklerini görmemizi sağlayabilir. Kentin akıllılık boyutlarını yaşayanların yararına geliştirmek, kentin olağanüstü durumlar karşısında dayanımını artırmak temel yaklaşım olarak alınabilir.

Bu amaçla, her fırsatta kentte yaşayanların aklına başvuracak işleyişlerin geliştirilmesi (demokratik katılım), önceliklerin belirlenmesi ve kaynakların dağıtımında söz ve karar sahibinin kentte yaşayanlar olması (katılımlı bütçe uygulaması), kaynakların kullanımının izlenmesinin ve denetlenmesinin kentte yaşayanlarca yapılması ve/veya hesabının verilmesi (şeffaflık), kent sorunlarına yenilikçi çözümlerin doğrudan sorunların tarafı kentlilerce bulunması (sosyal yenilikçilik) ilk akla gelenler olabilir. Böylece bir Google kentinde yaşamak yerine kentsel varoluşun insan gerçekleri yaşama geçirilebilir (mi?).



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları