Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hükümet, ülkemizde aşı çalışmasını ciddiye alıyor mu? Niye DSÖ aşı listesinde yokuz?

07 Temmuz 2020 Salı

2000’li yıllarda dünyayı önce SARS (korona) ve sonra da kuş gribi (kuş - tavuk - insan) salgınları sardı. Büyük insan ve maddi kayıplara yol açtı bu salgınlar. Pasifik kıyı ülkeleri 40 milyar dolar kaybetti. Türkiye’de tavukçuluk dibe vurdu, hepimiz yumurtaları kontrol etmeye başladık. 

15 yıl önceki büyük öngörü

Bu salgınlar üzerine ABD resmi sağlık kurumları, daha kötü salgınlar olabilir, buna karşı ne yapılabilir raporları hazırlamaya soyundu. Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bölümü’nde epidemiyolog Michael T. Osterholm 2005’te Foreign Affairs dergisindeki makalesinde tüm gezegene yayılacak bir pandeminin yapacağı hasarı, adeta bugünü, şöyle anlatıyordu: 

“Ulusal sınırları kapatacak, temel mal sıkıntısı yaratacak, büyük endüstrileri çökertecek, tiyatroları, restoranları, okulları kapatacak.. yaklaşmakta olan bir pandemi gerçeğinden kaçınılamaz. Sadece etkisi azaltılabilir.. Bulaşıcı hastalıklar insanlığın bir numaralı katili olmayı sürdürüyor... Şu anki grip aşısı üretim sistemini kökten değiştirmeye başlarsa, on yıl sonra bir grip salgını çok daha az yıkıcı bir sonuç doğurabilir. Sanayileşmiş dünya, bir salgının başlamasından sonraki birkaç ay içinde tüm küresel nüfusa aşı üretme yeteneğini geliştirmek için uluslararası bir proje başlatmalıdır.”

“Bir salgın geliyor. H5N1 veya başka bir yeni suştan kaynaklanabilir. Bu gece, gelecek yıl hatta on yıl sonra olabilir...”

“Belirtiler endişe vericidir: İnsan ve hayvan H5N1 enfeksiyonlarının sayısı artmaktadır; küçük vaka kümeleri belgelenmiştir, bu da virüsün insandan insana bulaşmaya yakın olabileceğini düşündürmektedir..”

***

Düşünün, bilim 15 yıl önce mükemmel bir rapor ve öngörüyle uyarıyor ve bu süre içinde hiçbir şey yapılmıyor. 

Peki, şimdi bir aşı veya ilaçlar geliştirilse rahatlayacak mıyız? Milyarlarca insanı aşılayacak bir üretim yok, ilk bir yıl ancak insanlığın yüzde 10’u aşılanabilir ve aşı bulunsa bile pandeminin etkisi birkaç yıl daha sürebilir. 

Daha da kötüsü bugün bilimin yaptığı şu saptama: “Daha sık, yüksek etkili, yüksek hızlı zoonotik (hayvanlardan insana geçen hastalıklar) tehditlerin yeni bir çağındayız... Siyasi liderler ve sağlık kurum yöneticileri orta ve uzun vadeli olarak pandemiyi öncelikler listesinde tutmak zorundalar.”

Ve Türkiye’de aşı

Ülkemizde aşı üretiminin önemi üzerine iki yazı yazdım. Özellikle de araştırma çalışmaları yapan gruplara verilen paraların komikliğine değindim. Eminim, ne TÜBİTAK yönetimi ne Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ne de Sağlık Bakanlığı bundan hoşnut olmuşlardır.

Ancak pandemiyi ve sonrasından gelebilecek diğer pandemileri ucuz atlatmanın yolu, kendi aşını geliştirme başarısından geçiyor; ülke yönetiminin ise bu işin önemini ve ciddiyetini gördüğünden hiç emin değilim..

Mükemmel hastaneler yapabilirsiniz. İyi bir sağlık sistemimiz olabilir. Ama bulunacak aşıyı edinmek için kuyrukta beklersiniz yıllarca. 

Duyuyorum ki aşı üretiminde önde giden 3 ülke ile son FAZ-3 testlerinin ülkemizde yapılması için anlaşmalar yapılmış. Hastanelerimiz bile saptanmış. Paralar ayrılmış. Buna karşılık, üretilecek aşıdan belirli kotalar dahilinde satın almak için bu üç yabancı şirketle / ülkeyle öncelik anlaşmaları imzalanmış.

Listelerde adımız niye yok?

Bir diyeceğim yok. Yani para var, ama bilim insanlarımıza güven yok. Türkiye’nin önceliği, kendi aşısını geliştirmek için kesenin ağzını iyice açmasıdır. Göstermelik paralar ayırmak değil.

Çünkü bugünden atılacak temeller, yarın ortaya çıkacak yeni pandemiler karşısında ülkemiz biliminin kendi birikimiyle hemen harekete geçmesini sağlayacaktır. 

Dünya Sağlık Örgütü’nün platformunda 140 kadar aşı geliştirenlerin adı, sanı, milliyeti, yöntemi listeleniyor. Orada yokuz! Türkiye’de aşı geliştiriliyormuş, dünyanın haberi yok. Sağlık Bakanlığı, iki form doldurarak Türkiye’deki grupların isimlerinin listede yer almasını bile sağlamış değil.

Neden? Ülkemizde aşı yapılabileceğine inanmıyor mu?

***

NOT: Dünkü yazımla ilgili Celal Şengör mesaj gönderdi: “Sevgili Orhan, yazın çok güzel olmuş. Yalnız Türkan Hanım TÜBİTAK’ta değil YÖK’teydi.” Böylece düzeltmeyi de yapmış oldum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları