Cumhurbaşkanlığı, Vıdı Vıdı

05 Mayıs 2014 Pazartesi

Kılıçdaroğlu haklı, basını da eleştiriyor, beni de!.. Nasıl bir cumhurbaşkanı olmalı konusunu tartışan yok diyor..
AKP’nin Cumhurbaşkanlığı’na göstereceği aday üzerinde her gün laf salatalığı yapıyoruz... “Ete soğan doğruyoruz.” Anlaşacaklar mı anlaşamayacaklar mı, kim kimi yiyecek... Çankaya’ya hangisi adaylığını koyacak... o muuuu, bu muuuu?.. Sanki ikisinden birisinin seçilip oraya oturacağı mutlakmış gibi... Veya, önemli olan birisinin oraya oturmasıymış gibi... Evet birisi çıkacak, ama nasıl birisi, nasıl bir anlayış, bakış, program, öngörü ile?
Şüphesiz, kimin oturacağı önemli, iktidar partisi içindeki hareketlenmeleri yakından izlemek ve yorumlamak önemli, ama bu seçime daha geniş bir açıdan bakmayı engellememeli...
Kılıçdaroğlu’ndan önce Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimizin değerli yazarı Doğan Kuban Hoca gazete için yazdığı, henüz yayımlanmayan Cumhurbaşkanı Seçiminde Geleceği Seçeceğiz başlıklı yazısında bu konuya dikkati çekiyor ve şöyle diyor:
Cumhurbaşkanı hiçbir politik ya da ideolojik vesayet altında olamaz. Ama ülkenin geleceğine ilişkin evrensel vizyonun vesayetini ya da yönlendiriciliğini reddedemez. Çünkü böyle bir ret, ülke için intihar anlamına gelir. Bugünü ve geleceği kuran bilim ve teknoloji için özgür eğitim gerektiriyor. Bilimsel özgürlük ise demokrasi gerektiriyor. Bugün demokrasi en başta eğitim ve araştırma özgürlüğü demek. Bunlar cumhurbaşkanının izlediği politikalar olmak zorunda. Bu politika Cumhurbaşkanlığı’nın temel görevidir...”
Ve hoca, muhalefet partilerini de bu konuda “içeriksiz siyasi parti söylemlerine” dönüştürme tehlikesi konusunda uyarıyor. Ve diyor ki:
“Cumhurbaşkanı mı ülkeyi kurtaracak, yoksa doğru saptanmış yönler ve onlara ulaşacak örgütlenmeler mi? Çağdaş toplumların hepsinin, gelecek vizyonu politik vizyonundan daha ağır basan, rasyonel düşünen devlet adamlarına ve başkanlarına gereksinimi var... Biz cumhurbaşkanı seçmiyoruz. Bir gelecek, bağımsız, özgür, çağdaş bir gelecek seçiyoruz.”

Bilimsel söylemin yol göstericiliği
Türkiye, ülke olarak, ekonomik üretim, yüksek kaliteli özgür eğitim ve düşünce özgürlüğünü hedefleyen yeni bir bilimsel söylemin egemenliği altına girmezse, gelecek gerçekten karanlıktır. Aksi takdirde ve şu aşamada, önümüzdeki tek seçenek, sıradan bir İslam ülkesi derekesine düşme tehlikesidir.
“Devlet”in, yani tüm ülkeyi temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının ve o koltuğu dolduracak kişilerin, partilerin üstünde ve onlardan farklı olarak, Türkiye’nin geleceği için bir vizyonu, programı olmalıdır. Partiler gelir gider ve iktidarları orada kalma süresi ile sınırlıdır. Genellikle hiçbiri, kısa vadeli politik getirisi olmayan, uzun vadeli plan ve program izlemez.
Peki, ülkenin-devletin, uzun vadeli geleceği, programı var mı ve bu ne olmalı? Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve seçilecek kişilere bu açıdan bakılmalı...

AKP’nin 2023 vizyonu ülke için açmazdır
Şimdi AKP ve yandaşları, iktidarın 2023 uzun vadeli programı var ya, diyordur. Haaa, evet, 2071 programı da var!
2023 programı, tam bir laf salatasıdır. Türkiye’yi geleceğe taşıyacak değil, geleceksiz bırakma projeleridir... Mesela, ihracatı 1 trilyon, ithalatı 1 trilyon, ekonomide 10. büyük ülke... Bunun alt dilimlerinde ise İstanbul Kanalı var. Kuzeyde havaalanı ve kuzey ormanlarında ve Karadeniz sahillerinde bir iki tane daha İstanbul için uydu kent... Tünel münel... Altgeçit, üstgeçit... Atatürk Havalimanı’nı kaldırma ve arazisini yağmalama... Kentsel dönüşüm adı altında, büyük rantlar... Ormanları ve kıyıları, ekonomik faaliyet adı altında talana açmak... Irmak bırakmamak; dağı-tepeyi, sit alanlarını, tarihi ve doğal güzellik alanlarını inşaatçılara peşkeş çekmek...

AKP’nin 40 öyküsü de inşaat üzerine
Ayının 40 öyküsü vardır, hepsi ahlat üzerine meseli gibi, RTE ve ekibinin de 100 projesi vardır ve hepsi de inşaat-rant, doğal ve tarihi olan her şeyi yağma, bozma ve ekonomik faaliyete dönüştürme üzerinedir...
Pardon, bir de herkesin 3-5 çocuk sahibi olması, eğitimi tepeden tırnağa imam hatipleştirme, RTE’nin özgürlük anlayışı çerçevesinde hareket eden bir toplum, özgür bilim ve düşünceyle toplumsal yaratıcılığı geliştirme yerine tamamen imamlaştırılmış bir üniversite sistemi... Muhafazakârlığı tepe yapmış, içe kapanmış bir Ortadoğu İslam ülkesi...

***

Bırakın bu “program”ın siyasal ve toplumsal yönünü, ekonomik yönü bile, ülkeye bir adım sıçratmaz... Yüksek teknolojinin ihracatınızdaki payının yüzde 1.4 / 1.9 olduğu bir ülke, neyin gelecek hesabını yapabilir... Ulaşılan 11 bin dolar yıllık ortalama gelir, 14 bin dolara kadar ulaşsa bile, hapishaneye tıkılmış bir ekonomik yapı manzarasından öteye geçemez. Bunu ben değil ekonomistler diyor.
İnşaatla çağdaş ve rekabetçi bir ekonomi yaratamazsınız. Ancak ranta dayalı bir tüketim toplumu içinde kalırsınız.
AKP’nin vizyonu kısa vadeli ticaret, kısa vadede bol para kazanma, daha ucuz emek, devletin eline bakan ve nüfusun büyümesi ve kısa vadeli siyasetin sandık demokrasisi için oyuncağı olmasıdır...
Evet, şimdi soralım, Cumhurbaşkanlığı’nın, partiler ve ideolojiler üstü, ülkeyi tuzaklardan uzaklaştıracak ve geleceğe taşıyacak hedefi olmalı mı, yoksa orası bir noter mi kalmalı.
İktidarların çapsız ve gelecek vizyonsuz, demokrasiyi yok eden, eğitimde özgürlüğü baskılayan politkalarını, bunlar ülkeyi batırır, diyerek, yol gösterecek bir cumhurbaşkanına ihtiyacı var mı yok mu?
Buna uygun bir kişiyi tartışmalıyız...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları