Olaylar Ve Görüşler

Tek başına bir okul: Muzaffer İlhan Erdost - Ali Ekber ATAŞ

28 Şubat 2021 Pazar

Göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitti koskoca bir yıl. Aya vursan, güne vursan, saatlere, dakikalara, saniyelere, saliselere…

Ne kadar çoğaltsak da, değişen bir şey yok. Geride koca bir boşluk, o boşluta gezinip duran anılar.

Özlüyoruz, anıyoruz, yapıtlarını okuyarak ve okutarak da yaşatıyoruz.

Saygı ve sevgiyle anarak Muzaffer Ağabeyimi.

***

Merak ederim şu soruların yanıtlarını hep:

Bir insanı anlatmak onun ne kadarını bilmektir acaba?

Ya da anlatamadıklarımızın en kadarıdır Muzaffer Abi?

Bunu soruların yanıtlarını yaşadığımız sürece yazıp konuşarak, anlatarak verbileceğiz sanırım. Onu anlayabilmek ve anlatabilmek için 89 yıl boyunca bir “matahani” (*)[1] olarak, yaşama ömür katan hayatının tarihsel dönemeçlerine bakmak yeterli olacak sanırım:

20 yüzyılın bir insanıdır ve 21. yüzyıla demir atıp da öyle…

Türkler, emperyalizmi Çanakkale’de yendiler. Lenin Ekim Devrimiyle emperyalizme ikinci büyük yenilgisini yaşattı, Çanakkale Zaferinin ardından. Mustafa Kemal Ulusal Kurtuluş Savaşını başarıyla sonuçlandırdı. Yeni bir uygarlık, uygar yeni bir ulus, uygarlık ailesinin yeni bir üyesi Türkiye’yi.

***

Bu gelişmeler, Muzaffer İlhan Erdost'un yaşamını da belirledi. Türk devriminin düşünce tarihi içinden baktığımızda, şöyle bir gelişme seyrini izleyen gerçekle yüzleştirir bizi:

Lenin ve Mustafa Kemal, insanlığa, insanca yaşanabilir bir başka dünyanın var olduğunu gösterdiler. Lenin’in, Sosyalist Devrimi’nin başarısı nasıl Mustafa Kemal’in Çanakkale Zaferi’nin bir sonucuysa, Mustafa Kemal de devrim Türkiye’sini, Lenin’in ve onun devriminin bir sonucudur. Çünkü tarihsel olaylar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı ve birbirini izler. Biri olmadan diğeri gerçekleşmez. Kimi zaman da, diyalektik koşullara aykırı bir seyir izler. Olgunlaşan koşullara bağlı olarak da, gerçek ivmesini yeniden yakalar. Tarihsel gelişmenin bu diyalektiğini, Muzaffer İlhan Erdost'un yaşamında da görebiliriz.

***

Osmanlı’nın küllerinden yeni bir uygarlık kültürü yaratan 1923 Aydınlanma Devrimi, en büyük atılımını, eğitim ve kültür alanında gerçekleştirmiştir. Millet Mektepleri, Halkevleri, Köy Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri…

Köy Enstitüleri, Hasan Ali Yücel’in Bakanlığı döneminde İsmail Hakkı Tonguç’un büyük çabalarıyla kurulur. 21 bölgede kurulan bu enstitülerden 17 bin öğetmen yedi yılda yetirşitirilir. Kemalist devrimin yeniliklerini, eğitim alanında Tonguç ile köyden ve halktan başlatırken, Hasan Ali Yücel’in öncülüğünde Dünya Klasikleri’nin Türkçeye kazandırılması, yeni bir uygarlık yaratma girişimidir, kültür ve eğitim alanlarında.

Bu iki gelişme bile, tek başına her ikisini yaşatmaya yeter. Yarım kalan bu çeviri işini, Vedat Günyol, 1962 yılında Çan Yayınlarını kurarak, yakın dostu Sabahattin Eyüboğlu ile devam ettirir. 62 yapıtı dilimize kazandırırlar. Kültür  ve dil alanındaki büyük boşluğu ise, Marksist Klasikleri Türkçeye kazandıran İlhan ve Muzaffer Erdost kardeşlerdir.

Hasan Ali’nin başlattığı işi Vedat Günyol - Sabahattin Eyüboğlu ikilisi sürdürür. Onların ardından, ikinci bir uygarlık sıçramasını, yayıncılık alanında Marksist klasiklerin Türkçeye kazandırılmasıyla yaşanır. Bugünün Türkiye’sinde, belli bir nicel birikimde kalmış olsa da, nitel birikiyle yarattığı etki, Marksist düşüncenin Türk solunda kökleşip gövdeleşmesini Muzaffer İlhan Erdost’un bu çabasına borçluyuz.

Vahap Erdoğdu Ağabeyimin şu saptaması, 1940 Kuşağı ve 1968 Kuşağının yapmak istediğinin ta kendisiydi:

 "Türk aydını Kemalizmin açtığı yoldan geçerek, sosyalizme ulaşmıştır. Bu tarihsel süreci yadsıyarak, dışarıdan ödünç alınan, liberalizm-anarşizm karışığı, iğreti kavramlarla düzenin pisliklerini örtüleme işlevi üstlenenleri, bu sürecin dışında tutmak gerekiyor. Erdost da, kuşağının pek çok sosyalisti gibi, kemalizmin açtığı yoldan ilerleyerek sosyalizme ulaşıyor."[2]

Kapitalist öğretinin sömürü düzenine, soyguncu talanına karşı, emekten, barıştan (ki oğluna ad vermiştir 'Barışda' diye), insan hakları (ki Türkiye İnsan Hakları Kurumu TİHAK'ın başkanı) ve özgürlüklerden yana yaşamı boyunca herkese örnek olacak, 89 yıllık mücadele tarihi bırakmıştır geride. Bütün yaşamı yapıp ettikleriyle, bir yandan insanca bir dünyanın kurulmasının mümkün olacağının mücadelesini, öte taraftan üretimleriyle de bunu, kaçınılmaz görevimiz olduğunu göstermiştir bize...

***

Yöntem olarak dili kullananlar, ya bunu bilimsel yol ve disiplin ya da sanatı konuşturarak yapar. Muzaffer İlhan Erdost, bu iki yolu da yetkinlikle kullanmıştır. Nasıl ki, Köy Enstitülü yıllarda Hasan Ali Yücel'in dünya klasiklerini dilimize kazandırması aydınlanma devrimimizin kültür boyutunu genişlettiyse, özellikle marksist öğretinin klasiklerini dilimize kazandırarak, düşünce tarihimizde tanınıp bilinmesi, sosyalist düşüncenin yaygınlaşmasında, Hasan Ali Yücel'in yaptığını, Muzaffer İlhan Erdost, bir adım daha ileri götürerek, toplumcu yazın ve düşün dünyamızda marksist kültürü yaratmıştır. Deyimin tam karşılığı şu olsa gerek:

Tek başına bir okul!..

Ki yüreğimdeki akıldır Muzaffer Abi…


ALİ EKBER ATAŞ



[1] Matahani: Afrika dilinde ölümden çalan kişi demektir. Sınırların Ötesi belgeselinden.

[2] Vahap Erdoğdu. “Muzafferdi O, Büyüdü Muzaffer İlhan oldu.” (Ölümün ardından yazdığı yazında)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları