Olaylar Ve Görüşler

Savcı Doğan Öz’ü anmak... - Prof. Dr. Okan Toygar

24 Mart 2025 Pazartesi

“Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında buluşurlar!”

Bertolt Brecht

 J.M. Coetzee’nin “Barbarları Beklerken” romanı, farazi bir imparatorlukta, iktidarın gücünü pekiştirmek için yerli halkı barbar olarak nitelendirerek düşmanlaştırmasını ve halkın direnişini anlatır. Yöneticilerin algı yönetimiyle, yerlilerin kötü, uyuşuk, ahlaksız olduğuna hatta günün birinde birleşip İmparatorluk’a savaş açacağına inandırılır halk. Bu arada, İmparatorluk’ta güçlü ve ezilen arasındaki ebedi mücadelenin ortasında bir Yargıç, yerlilere yapılan işkencelere karşı çıkar ve suçlu ilan edilir.

Romandaki Yargıç, 47 önce katledilen Ankara Cumhuriyet Savcısı Yardımcısı Doğan Öz’ü (1934-1978) simgeler âdeta.

Köy Enstitülü bir babanın oğlu olarak Sultandağı’nda dünyaya gelen Öz, 1959 yılında Hukuk Fakültesi'ni bitirir. Diyarbakır, Konya, Denizli, İnebolu ve Ankara’da dürüstçe, kararlılıkla görev yapar.

Çermik’te toprak yüzünden çıkan silahlı çatışmada onlarca kişinin öldürülmesinden sonra Coetzee’nin Yargıç’ı gibi, suçun, on beş masum ve yoksul köylüye yıkılmasına karşı mücadele eder. Ardından sürüldüğü Konya’da şeriatçı bir dernek olan “Mücadele Birliği”nin kapatılmasına neden olacak dosyayı hazırlar (1968).

1970’de “Yılın Hukukçusu” ödülüne layık görülen Doğan Öz’e, 1972’de Denizlerin idam cezalarının kaldırılması yönündeki dilekçeye imza attığı için, 1973’te ise DGM'nin kuruluş kanununa karşı imza kampanyası yürüttüğü gerekçesiyle soruşturma açılır. Tüm baskılara karşın asla geri adım atmaz.

Coetzee’nin “Yargıç”ı gibi Öz de iktidarın değerlerine göre masanın diğer tarafındadır artık. Görev yaptığı her yerde faşistlerin, ağaların, gericilerin tepkisi nedeniyle oradan oraya sürülen Doğan Öz’ün son durağı Ankara olur. 1977’de Ankara’ya atandığında dönemin siyasi cinayetleri nedeniyle ülkenin darbe ortamına sürüklendiğini fark eder ve bu kez de o yıllarda herkesin adını anmaya korktuğu kontrgerillayı araştırmaya koyulur. Bu konuda hazırladığı iki sayfalık raporla, “arı kovanına çomak sokar.”

Bu sıralarda, Levent Özyörük isimli solcu bir öğrenci öldürülür. Katillerin, Site Yurdu’na kaçtıkları yönündeki istihbarat üzerine polisin engelleme çabasına rağmen yurdu aratır ve olayda kullanılan silahı bulur. Bu olay, bardağı taşıran son damladır. Mecliste MHP milletvekilleri Doğan Öz’ü suçlayan konuşmalar yapar. Artık istenmeyen, ortadan kaldırılması gereken bir savcıdır. Sürekli tehdit alır.

Ve 24 Mart 1978 Cuma sabahı, eşi ve üç çocuğuyla vedalaşıp işine gitmek üzere beyaz Anadoluna bindiği sırada bir katilin silahından çıkan kurşunlarla katledilir.

Adil ve insancıl nitelikleriyle görevini tam olarak yerine getirmeye adamış, yurtsever bir hukukçu, başkentin göbeğinde herkesin gözü önünde öldürülmüştür.

Katil, 1978 yılının sonlarında yakalanır, suçunu itiraf eder ve dört kez idama mahkûm edilir. Ancak Yargıtay verilen cezayı her defasında bozar. İlk bozma gerekçesi, hukukun nasıl alabora edilebileceği üzerine hukuk fakültelerinde okutulabilecek niteliktedir : “Çok kültürlü bir ODTÜ öğretim üyesi, sanığı teşhis edemezken bir kapıcı nasıl teşhis ediyor?” denilir bu kararda.1 Bir hukuk metninde belki de ilk kez tanıklığın sınıfsal olabileceği söylenmiştir!

Dosya, 1 Nolu Ankara Askeri Mahkemesine son kez döndüğünde, mahkeme; İbrahim Çiftçi’nin Doğan Öz’ü taammüden öldürdüğünün kendilerince sabit görülmesine karşın, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararının bağlayıcılığı nedeniyle beraat kararı vermek zorunda kaldıklarını açıklar.2 Karar o kadar akıldışıdır ki Çiftçi bile inanamaz buna. “Hayır, beni öldüreceksiniz. Çıkmıyorum.” der. Sonrası daha da ibretliktir. İbrahim Çiftçi tahliye olur olmaz İLKSAN’a müdür olur. Ardından devletten ihaleler alan muteber bir iş adamına dönüşür. 1997’de MHP Genel Başkanlığına aday; sonrasında da MHP MYK üyesi ve milletvekili adayı olur.

Doğan Öz’ün katli, 12 Eylül darbesine giden sürecin kilometre taşları arasında yer alan aydın cinayetlerinin ilklerindendir. Sonrasında gerçekleştirilmiş ve birinden dahi hesap sorulmamış onlarca cinayet ve katliam, “Ceza görmemiş ilk suçtan daha cesaret verici bir şey yoktur.” diyen Marquis De Sade’ın ne denli haklı olduğunu ortaya koyuyor.

Cezasızlık olgusu; gerici ve güç ihtirası içinde olanları daha da cesaretlendirerek yeni cinayetlerin ve katliamların önünü açmıştır.

Bugün, saltanatın meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu nezdinde seçilmiş olanların karanlığa gömülmeye çalışıldığı, halk iradesinin yok sayıldığı bir zeminde milyonlar, zulmün karşısında merhamet değil hak için direniyor ve “adalet” diye bağırıyor.

Ve biz aydınlık, yurtsever, ilerici kimliği ile yurdu ve halkı için durmadan çalışan adaletin simgesi bir savcıyı saygıyla anıyoruz.

Çünkü Doğan Öz’ü anmak faşizme karşı çıkmak demektir.

1- Teşhis edemeyen tanık, sanıkla yüzleştirilmeden önce evinin önünde bomba patlatılan Doç. Ziya Aktaş'tı (1940-2023). 1999’da DSP hükümetinde Enerji Bakanı olarak görev aldı. Teşhis eden tanık ise sokaktaki apartmanlardan birinin kapıcısı olan Hayati Erdoğan’dı.

2- Sıkıyönetim Mahkemesinin 25.06.1984 tarihli açıklaması (Berivan Tapan. Savcı Doğan Öz’ü Vurdular. Tekin Yayınevi, 1. Baskı. Sayfa 211-2).

Dip Notlar:

Röportaj isteğimi kabul ederek bu yazıyı daha güvenilir kılan Doğan Öz’ün kızı Bengi Öz’e teşekkür ederim.

Yazıda; Berivan Tapan’ın “Savcı Doğan Öz’ü Vurdular – Bir Kontrgerilla Cinayeti”, Orhan Tüleylioğlu’nun “Neden öldürüldüler?” ve Orhan Gazi Ertekin’in “O Da Kızını Öptü ve Gitti - Türkiye'nin Cinayet Endüstrisi” isimli kitaplarından, Gönül Malat’ın Altıyedi Dergi Kış 2023 sayısındaki “Barbarları Beklerken” başlıklı yazısından, belgesellerden ve dönemin gazete ve dergilerinden yararlanılmıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları