Olaylar Ve Görüşler

Otoriter popülizm - İbrahim BERKSOY

04 Ekim 2022 Salı

Ağır bir iktisadi bunalım ortamında son derece kritik bir seçime doğru giderken siyaset meydanında uzun sürmüş bir dönemin artık sonuna geldiğimizi hissedebiliyoruz. Bu öyle uzun sürmüş bir dönem ki ardında bırakacağı yıkımı onarmak belki de yıllar alacak; öyle bir haftada, bir ayda, bir yılda onarılacak gibi değil.

Bu kritik seçimde ihtiyacımız olan şey, “kazanacak aday” arayışı değildir. İhtiyacımız olan şey bugün artık Saray hükümetine dönüşen uzun sürmüş bu iktidarı sonlandıracak, geleceğe yönelik somut politikaları ortaya koyup hak ve özgürlükler temelinde, iktisadi ve sosyal refah talebiyle, demokratik toplum değerlerine bağlı geniş tabanlı bir halk muhalefetini örgütleyip ona öncülük etmektir. Seçimi kazanacak olan “aday” değil, örgütlü muhalefet ve o muhalefetin ortaya koyacağı politikalardır.

ALTERNATİFSİZLİK İDDİASI

Askeri darbelerin ya da ağır iktisadi bunalımların ardından iktidara gelen otoriter popülist iktidarlar önce neoliberal politikalarla dar ve orta gelirli kesimlere, esnaf ve çiftçilere yalancı bir bahar yaşatırlar, ardından “iyilikle”, “rıza” üzerine kurdukları bu düzeni aşırı sağcı söylemlerle, güvenlik, hatta milli güvenlik endişelerini kışkırtarak, bireysel silahlanmayı teşvik ederek, dini referanslara başvurarak, adım adım otoriter bir siyasal düzene dönüştürürler. Rejimlerini güçlendirdikten sonra da kendilerini alternatifsiz ilan ederler. Biz bunu 12 Eylül sonrasında Özal’la görmüştük. Şimdi de Erdoğan’la görüyoruz. “Biz gidersek ülke perişan olur” diyor. “Bunu aklımızdan bile geçirmek istemiyoruz” diyor. Otoriter popülist yönetimlerin gelip dayanacakları yer işte burasıdır. Otoriter popülizmin bir adım sonrası faşizmdir.

İKİ ÖRNEK

Avrupa’da ve Latin Amerika’da “otoriter popülizm” giderek artıyor. Örneğin 25 Eylül’de İtalya’da yapılan seçimler. Daha önce Macaristan’da da benzer bir sonuç ortaya çıkmıştı. Sağ, hatta aşırı sağ söylemlerle kurulan otoriterliğe açık, demokrasiye kapalı popülist rejimler yalnızca o ülke halklarının geleceğini değil Avrupa’nın geleceğini de tehdit ediyor. Diğer örnek ise Brezilya. İşçi Partisi, demokratik, halkçı, sosyal refah temelli sol politikalarla 2002’de ve 2006’da yapılan başkanlık seçimlerini kazanmış, Lula da Silva iki dönem başkanlık görevini yürütmüştü. Lula’dan sonra bayrağı Dilma Rousseff aldı. İşçi Partisi adayı olarak girdiği başkanlık seçimlerini (2010 ve 2014) kazanarak 2010-2016 yılları arasında halkın sevdiği, desteklediği bir başkan olarak görev yaptı. 2018’de aşırı sağcı Bolsonaro, popülist-evangelist politikalarla iktidara geldi. Bolsonaro’nun başkan seçildiği seçimde Bayan Dilma görevinden alınmış, önceki başkan Lula ise hapisteydi! Gerçek şu ki Brezilya halkı artık bu aşırı sağcı otoriter popülist politikalarla yönetilmek istemiyor. Önceki başkan Lula çoktan hapisten çıktı ve şu an başkan adayı olarak Brezilya halkının umudu.

Geçmiş seçimleri de göz önüne alarak yakınımızda ya da uzağımızda olup bitenleri izlemekte, dar alanlara sıkışıp kalmamakta yarar var.

İBRAHİM BERKSOY

MAKİNE MÜHENDİSİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları