Olaylar Ve Görüşler

NEOLİBERAL ÜNİVERSİTE İDEALİ VE PROJECİLİK - ARMAĞAN ÖZTÜRK

11 Haziran 2024 Salı

Türk ve dünya üniversitelerinde bir dizi eğilim ön plana çıkıyor: Öncelikle kadro güvencesi önemli ölçüde aşındı. Batı’nın seçkin üniversitelerinde tam zamanlı ve kadrolu pozisyonlar istisnai konumda. Yarı zamanlı çalışma, ders başına ücret, projecilik, projelere ayrılan fonlardan parça başına gelir elde etme ise bir hayli yaygın. Türkiye’de üniversitelerin büyük bir kısmının kamu üniversitesi olması ve devlet memurluğu mevzuatının çalışanı koruyan mantığı nedeniyle Batı kadar esnek bir çalışma düzeni yok. Ama vakıf üniversiteleriyle ilgili tartışmalar genelde özlük hakları çevresinde gelişiyor. Basına yansıyan şikâyetler akademik personelin düşük maaş aldığı ve çok çalıştırıldığı şeklinde.

Neoliberal esnek çalışma mantığının izlerini birkaç noktada takip edebiliriz. Öncelikle akademik unvan ve kadrolara başvuru koşulları sürekli bir şekilde yukarı çekilmekte. Mesela eskiden daha az yayınla doçent olabilirdiniz. Ama dil puanınız daha yüksek olmalıydı. Ayrıca sözlü sınav vardı. Doçent adayları jüri önünde kendini savunmak zorundaydı. Sonra bu kural kaldırıldı ve dil puanı aşağı çekildi. Tahmin edileceği gibi doçent sayısında ciddi bir patlama yaşandı.

PARAYLA YAZILAN TEZLER

Bu arada ilginçtir kamuda mülakatı kaldırmayan siyasi iktidar akademide bu uygulamaya son verdi. Yani öğretmen alırken mülakat var ama doçent olurken yok. Üniversite senatoları yayın koşullarını ağırlaştırdılar. Daha fazla makale ve proje yazıp bildiri sunan bir akademik nesil var artık. Tartışma hâlâ yoğun biçimde devam ediyor. Çünkü son 10 yılda yağmacı dergiler ve merdiven altı kongreler patladı. Parayla tez yazan şirketlerin ilanları her yerde. Kuşkusuz çok yayın yapmak her zaman kalitesizlik gibi bir anlama gelmiyor. Yine de farklı alanda nicelik artışının nitelikle tamamlanamadığına yönelik yaygın bir kanaat var.

Üniversiteler akademisyenlerden proje istiyor. Bazen bu istek zorunluluk haline gelmiş durumda. Yani kadro almanız proje yapmanıza bağlı. AB, TÜBİTAK, üniversiteler ve kamu kurumları projelerin en büyük finansörleri arasında. Projelendirme süreçlerindeki temel sorun ise epistemolojik. Bilimsel bilgi her durumda pratik faydası olan bir kaynak değil. Hakikati arayan veya gerçeği yorumlayan bilim insanından yaptığı işin uygulama koşullarını da düşünmesini beklemek yanlış. Projenin neden yükselen bir değer olduğu ise çok açık. Neoliberal düzen üniversitelerin piyasaya daha fazla eklemlenmesini ve katma değer üretmesini bekliyor. Verimlilik, kalite ve proje gibi kelimelerin tüm tarihsel arka planlarıyla birlikte üniversitelerin akademik değerlendirme süreçlerinde etkili olması bu beklentinin sonucu.

AMAÇ KÂR ETMEK Mİ?

Neoliberal bakışın üniversiteye zarar verdiğini düşünen dünya örnekleri de var. Son bir yıl içerisinde Avrupa’nın iki güçlü üniversitesi, Zurich ve Utrecht sıralama sitelerinden çekildi ve performans kriterlerini askıya aldı. Bu iki kuruma göre sıralamalara dahil olmak üniversiteler üzerinde gereksiz bir yayın ve araştırma baskısına yol açıyor. Akademisyenlerin yayın makinesine dönüşmesi ve bilimsel araştırma ilkelerindeki yozlaşması bahsi geçen baskının başlıca sonuçları arasında. Bilimsel rekabetin düzeyi akademik dayanışmaya zarar veriyor. Üniversiteleri amacı kâr etmek olan şirketler gibi düşünmek bu kurumların altını oymakta. Bu iki üniversitenin yaptığı çıkış ne kadar yaygınlaşır şimdiden tahmin etmek zor. Üniversiteler arası ve üniversite içi rekabeti azaltmak hepimize iyi gelecek. Yavaşlamaya ihtiyacımız var.

ARMAĞAN ÖZTÜRK

ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ, SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları